Page 52 - Olasılıksız
P. 52
Harlem'de, yasa dışı silahı aldığı yerde, birkaç tur antrenman atışı yapmayı düşünmüştü; ama
yalnızca iki şarjör mermisi vardı ve boşuna mermi harcamak istemiyordu. Ne kadar mermiye ihtiyacı
olacağını bilmiyordu, Ses bu konuda çok fazla ayrıntıya girmemişti. Ona 'git bir silah al sonra da şehir
merkezine dön' demişti. Jasper da aynen öyle yapmıştı. Neyse, artık olay yerinde alıştırma yapardı.
Jasper birini öldürmek zorunda kalıp kalmayacağını merak etti. Birini öldürmek istemiyordu; ama
eğer Ses ona öldürmesini söylerse öldürürdü. Ses onu yanlış yola sürüklemezdi. Bu imkânsızdı zaten,
çünkü Ses her şeyi, bilinebilecek her şeyi bilirdi.
Jasper bunun nedenini bilmese de emindi. Ses ona hiçbir zaman her şeyi bildiğini söylememişti;
ama bazen Ses onunla konuşurken zihninin bir yerinde Jasper onun gördüklerini görebiliyordu. Böyle
anlarda da Jasper, her şeyi görebiliyordu. David'e zarar vermek için komplo kuran kafa kafaya vermiş
herkesi görmüştü. Birileri onu para karşılığı satmaya hazırdı. Diğerleri onu denek olarak kullanmak
istiyorlardı. Birkaç kişi de ölmesini istiyordu.
İşte Jasper bu yüzden silah almak zorunda kalmıştı. Koruma için. David'e zarar vermeye
çalışanlara karşı onu korunmak için. Asla ikizine zarar vermelerine izin vermeyecekti. Asla-
Zamanı geldi.
Jasper boş kaldırımda, olduğu yerde dondu kaldı ve başını yana eğdi.
-Aynen bana dediğin gibi silahı aldım.
Hazır mısın?
-Evet
İyi. Sana şimdi yapacaklarını tek tek anlatacağım...
Jasper dinlerken sonsuzluğun bir parçasını görebilmek için gözlerini kapadı. Bunu yaptığı anda
da gülümsemeye başladı, çünkü gerçek amacını anlamıştı. Sonra Ses sustu. Jasper gözlerini
açtığında bu görüntüler bilincinde yalnızca birer gölge olarak iz bıraktı.
Gördüğü her şeyi hatırlamasa da kendini bulutların üzerindeymiş gibi hissediyordu; sanki içini
tarif edilemez bir mutluluk kaplamıştı. Elindeki silaha daha da sıkıca sarılarak, sokak boyunca hızla
ilerledi. Zamanında yetişebilmek için depar atması gerekecekti.
Caine, Elizabeth'in odasından çıkınca, o odaya girmesini teşvik eden şey her neyse, içgüdüleri
(Ses?) sustuğu için memnundu. Artık orada olmak için bir nedeni kalmayınca asansöre binmek için
koridor boyunca yürüdü. Zemin kata geldiğinde birden bir şey onu durdurmaya çalışıyormuş gibi
hissetti. Sanki biri kulağına fısıldıyordu.
Ana çıkıştan çıkma. Orada seni bekliyor. Acil servisten çık.
İçgüdülerini dinlemekten (Ses'i dinlemek demek daha doğru olacaktı belki de) çekinen Caine
koridorlarda dolanıp Acil Servis'i buldu. Bu televizyon dizilerindeki acil servisler gibi bir yer değildi.
Yakışıklı doktorlar 'hastaya acil müdahale gerekiyor' ya da 'hemen ameliyata alın' diye bağrışarak
koşuşturmuyorlardı koridorlarda. Mutsuz insanlar duvar diplerindeki oturma yerlerine dizilmişlerdi,
öksürüp, tıksırıp duruyorlardı, yaralardan kan ve cerahat akıyordu.
Çıkışı gören Caine oturanların arasından oraya doğru yöneldi. Kocasıyla tartışan hamile bir
kadının yanından geçti. Birden başı dönünce oda sanki gitti geldi gözünün önünde. Sanki bir şelalenin
arkasından bakıyordu acil servise. Caine durdu ve yanındaki sandalyenin arkasına tutunup, gözlerini
sıkıca kapadı. Kapı eşiğinde tartışan çifti duymamaya çalıştıysa da konuşmalarını duymazdan
gelemiyordu.
"Tek başıma kalamam. O salak trene binip gidiyorsun sabahtan akşama kadar. Ben de burada
kalıyorum, senden çok uzakta."
"Hayatım ama-"
"Bana 'hayatım ama' deme. Binbir türlü şey gelebilir başıma. Gel doktora soralım. Siz ne
dersiniz?" Bir an için sessizlik oldu. "Doktor bey? Doktor bey?'
Caine gözlerini açtığında artık başının dönmediğini hissedince rahatladı. Hamile kadın ona
Saklı Kütüphane 52 www.e-kitap.us