Page 219 - Sayın Adnan Oktar ve Arkadaşlarımıza İsnat Edilen Suçlamalar ve Cevapları
P. 219
d) Suç ve cezada şahsilik ilkesi gereği her şüpheli için tutukluluk, tutukluluğun devamı, tutuk-
luluğun devamı kararına itirazın reddi ve tahliye taleplerinin ayrı ayrı ve doyurucu gerekçeler
ile verilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi tutukluluk ve tutukluluğun devamı kararlarının kişisel-
leştirilmesini, yani her kişinin durumuna göre ayrı gerekçelendirilmesini istemektedir. (Anayasa
Mahkemesi, 04.12.2013, BN: 2012/1272).
İçerisinde yüzlerce şüpheli bulunan soruşturma dosyamızda ne yazık ki kişiler bakımından
ayrı değerlendirmeler yapılmadan basmakalıp ifadelerle toplu bir şekilde kararlar verilmektedir.
Tabiri caizse “torbaya doldurma” mantığında onlarca kişi hakkında karar, tek bir karar metninde
ve hiçbir gerekçe sunulmadan verilmektedir. İsnat edilen suçların hangi davranışla, nerede, ne za-
man işlendiği ayrı ayrı açıklanmadan ve olaylar her şüpheli açısından ayrı ayrı ilişkilendirilmeden
ve kişiselleştirilmeden genel ve toplu olarak değerlendirilme yapılması suçta ve cezada şahsilik
ilkesinin ihlali olmakla birlikte kamu vicdanını da rahatsız etmektedir.
Oysaki son derece ciddi sonuçlar doğuran bu kararlarda, kimler adına hangi delillerin tutukla-
maya esas alındığınınaçıklıkla ortaya konması ve bunların tutuklama için gerekli kuvvetli şüpheyi
oluşturduğuna ilişkin tatmin edici hukuki değerlendirmelerin yapılması gerekmektedir. Anayasa
Mahkemesi ve AİHM içtihatlarına göre, şüpheliye isnat edilen suçların delilleri kişiden saklana-
maz ve bunlar somut bir şekilde ortaya konulmadan şüpheliden kendini savunması beklenemez.
Nitekim AİHM; CASTRAVET / Moldova (23393/05, No: 95), Dereci / Türkiye (77845/01
24.05.2005), Solmaz Akyol / Türkiye (23438/02, 20.09.2007), Cahit Demirel / Türkiye (18623/03,
07.07.2009), Sağnak / Türkiye (45465/04, 12.10.2009), Yeşilyurt / Türkiye (15649/05,
23.02.2010), Yiğitdoğan / Türkiye (20827/08, 16.03.2010)kararlarında mahkemelerin “atılı su-
çun niteliği”, “dosyanın durumu”, “delillerin durumu” gibi BİRBİRİNİN NEREDEYSE AYNISI,
BASMAKALIP GEREKÇELERE DAYANDIRILMIŞ OLMASINI,tutukluluğun uzaması ve tahliye ta-
leplerinin reddedilmesi için yeterli gerekçe olarak kabul etmemiş; AİHS.’nin 5/3 ve 5/4 mad-
delerinin ihlal edildiğine hükmetmiştir.
Yine AİHM, Mansur/Türkiye (14/1994/461/542, 8 Haziran 1995) kararında ise, AİHS.’nin 6/1
maddesi uyarınca mahkemelerin kararlarını gerekçeli verme yükümlülüğü bulunduğu, gerekçe-
lendirme görevinin kapsamının verilen kararın niteliğine göre değişeceği, ancak tutuklama gerek-
çelerinin yerinde ve yeterli olması gerektiği, TUTUKLULUK HALİNİN HER İNCELENMESİNDE
BENZER (ŞABLON HALİNE GETİRİLMİŞ) İFADELERİN KULLANILMASININ GEREKÇE ANLAMI-
NA GELMEDİĞİ, suçun niteliğinin tek başına tutuklama gerekçesi olamayacağı gibi, “delillerin
durumu” ifadesinin de tutukluluğun devamını haklı göstermeye yetecek bir gerekçe olma-
dığı, kaçma şüphesinin de sadece suç için öngörülen cezanın ağırlığına göre değil somut başka
verilere göre değerlendirilmesi gerektiği, başvuran hakkındaki tutukluluğa itirazın reddi kararın-
da sanığın neden kaçma tehlikesi bulunduğunun hiçbir şekilde açıklanmadığı, tutukluluğun
devamını kendiliğinden haklı kılmadığı kabul edilerek, AİHS.’nin 5/3 ve 5/4 maddelerinin ihlal
edildiğine karar vermiştir.
Bilindiği üzere, her tutukluluğun devamı kararı, aslında yeni bir tutuklama kararıdır. Bu ne-
denle, tutukluluğun devamı kararlarının da ilk tutuklama kararı gibi, fiili ve hukuki bakımlardan
(somut delilleri, tutuklama koşullarını değerlendiren, ikna edici) gerekçelere dayandırılması ge-
219