Page 145 - Münafığın Derin Karanlığı
P. 145

ad nan o k t ar (haru n  y ahy a)




                     MÜNAFIK D N  KONULARDAN BAHSETMEK  STEMEZ AMA

                     DÜNYA HAYATIYLA  LG L  KONULARDA KONUŞMAKTA

                     ÇOK ŞEVKL  VE YETENEKL D R

                     Allah'ı çok az anan ve Rabbimiz'in zikredildiği ortamlarda bulunmaktan da
                 itinayla kaçınan münafıkların, bu konuda dikkat çeken bir özellikleri daha vardır.

                 Dini konuların konuşulmasından büyük bir acı ve azap duyan münafık, dünya ha-
                 yatına ilişkin konular söz konusu olduğunda müthiş açılır. Kendisine Allah'ı, ahireti,
                 kaderi, vicdanlı olmayı, Kuran ahlakına uymayı hatırlatan her şey ona ne kadar sıkıntı

                 veriyorsa, Allah'ı ve dini unutturan mevzular da, ona 'adeta can suyu gibi' hayat verir.
                 Kuran'ın, "Sadece Allah anıldığı zaman, ahirete inanmayanların kalbi öfkeyle kabarır.

                 Oysa O'ndan başkaları anıldığında hemen sevince kapılırlar." (Zümer Suresi, 45)
                 ayetiyle, münafığın Allah'tan başka konular konuşulunca nasıl rahatlayıp canlan-
                 dığını ve mutlu olduğu haber verilmiştir.

                     Münafık diliyle her ne kadar iman ettiğini söylese de, aslında ahirete inancı ya
                 çok zayıftır ya da hiç yoktur. Dolayısıyla da onun için varsa yoksa önemli olan sadece
                 dünya hayatıdır. Bu hayatın her bir detayı onun için çok önemlidir. Dünyanın önde

                 gelen ülkeleri, en sükseli şehirleri, bu bölgelerin insanları, dünya çapında en itibarlı
                 olan yabancı diller, bu ülkelerin siyasetçileri, sanatçıları, yazar kadrosu, onların sa-
                 vundukları fikirler, münafık için son derece önemlidir. Bu bölgelere gidemese, bu

                 insanlarla tanışamasa bile, bunların her biri hakkında bilgi sahibi olmak bile onu çok
                 heyecanlandırır. Çünkü münafık tüm bunları kendi geleceğinin bir parçası olarak

                 görür. Ona hayat veren, onu canlı tutan düşünce de zaten, dünya çapında itibarlı,
                 yüksek bir mevkiye gelebilme, hayran olduğu o önde gelen insanlar arasında, onlardan
                 biri gibi olabilme hayalidir. Bu nedenle de bu konular mevzu bahis olduğunda, mü-

                 nafığın dili alabildiğine açılır. Allah'ı anmak söz konusu olduğunda birkaç cümle
                 dahi konuşamayan, bir nimetle karşılaştığında ya da bir sıkıntıdan kurtulduğunda

                 şükretmeyi bile bilmeyen münafık, geleceği olarak gördüğü dünya hayatından konu
                 açılınca, saatlerce hiç susmadan konuşur. Neşesi, sevinci bir anda yerine gelir. En lü-
                 zumsuz ve gereksiz detayları bile saatlerce anlatır.

                     Ve münafık bu konularda öğrendiği dünyevi bilgileri hafızasında tutmada da,
                 bunları ilgi çekici hale getirerek anlatma konusunda da oldukça yeteneklidir. Allah
                 Kuran'da münafığın bu özelliğini şöyle haber vermiştir:

                     Sen onları gördüğün zaman cüsseli yapıları beğenini kazanmaktadır. Konuştukları
                     zaman da onları dinlersin. (Oysa) Sanki onlar (sütun gibi) dayandırılmış ahşap-
                     kütük gibidirler. (Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) Her çağrıyı kendileri aleyhinde

                     sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp-sakının. Allah onları
                     kahretsin; nasıl da çevriliyorlar. (Münafikun Suresi, 4)



                                                                                                             143
   140   141   142   143   144   145   146   147   148   149   150