Page 160 - Münafığın Derin Karanlığı
P. 160

M ÜNAFI ĞIN D ERİN K ARANLI ĞI





                     öne çıkma hırsı gibi duygular almıştır. Dolayısıyla da hayatındaki tüm insanlara hep
                     bu duygularla yaklaşır.
                         Müslümanlar ona cennet gibi güzel bir hayat sunarken, her ihtiyacında onu en

                     iyi şekilde koruyup kollarken, rahatını, huzurunu, neşesini sağlamak için her türlü
                     fedakarlığı yaparken; münafık onlara karşı asla böyle bir çaba göstermez. Müslümanlar
                     hiçbir karşılık beklemeksizin, yalnızca Allah'ın rızasını kazanabilmek için bu davra-

                     nışları sergilerler. Münafığınsa Allah inancı ve ahirete yönelik bir çabası olmadığından,
                     vicdanı tümüyle körelmiştir. Bu nedenle de, içinde en küçük bir sıkıntı ya da vicdan

                     azabı dahi duymaksızın, çevresindeki insanlara en egoist, en bencil ve en düşüncesiz
                     ahlakı gösterebilir. Umursuzluğu, nezaketsizliği, vurdumduymazlığı, çıkarcılığı ve
                     bu ahlaksızlığı sırasındaki ferahlığı, münafığın tipik karakter özelliklerindendir.

                         Dikkat çekici olan ise, münafığın kendisi söz konusu olduğunda, kendi ahlakına
                     tamamen zıt beklentiler içerisinde olmasıdır. Başkalarının hiçbir ihtiyacını sözde

                     fark edemeyen, alabildiğine insaniyetsiz, düşüncesiz ve egoist olan münafık, ken-
                     disine karşı aşırı derecede titizdir. Kendisiyle ilgili konularda herkesin çok dikkatli,
                     özenli, ince düşünceli, nezaketli ve fedakar olmasını ister. Ve bu konuda en ufak bir

                     kusur görecek olursa, bunu en abartılı şekilde, sanki 'büyük bir haksızlığa uğramış
                     ve hatta büyük bir zulüm görüyormuşçasına' dile getirir. Küçücük birşeyi abartarak
                     büyütür ve bundan dolayı günlerce şikayet eder.

                         Müslümanların kendisine her şeyin en iyisini, en mükemmelini sunmalarını
                     ister. 'En güzel, en konforlu yerlerde yaşatılmayı, en iyi imkanların, en üst kalite
                     yiyeceklerin ona ikram edilmesini, teknolojinin en gelişmiş imkanlarının ona ve-

                     rilmesini, sahip olduğu her eşyanın olabilecek en seçkin parçalardan oluşmasını'
                     talep eder. 'Yaşadığı yerin sürekli güzelleştirilmesini, en temiz hale getirilmesini,

                     en lüks şekilde döşenmesini istediğini' söyler. 'Bir yiyecek ısmarlanacaksa en kaliteli
                     yerlerden getirtilmesini, bir kumaş alınacaksa en pahalısının seçilmesini' bekler.
                     Kendi bulunduğu yerlerin 'en havadar, sıcak-soğuk konusunda hiçbir kusuru ol-

                     mayacak şekilde ayarlanmasını' talep eder. Bu talepler aslında her Müslümanın,
                     hem kendisi hem mümin kardeşleri hem de tüm insanlar için isteyeceği meşru ve

                     güzel nimetlerdir. Ancak Müslüman ile münafığın farkı, Müslümanın hiçbir bencillik
                     ve dünyevi hırs yapmadan ve Allah’ın razı olacağı şekilde bu imkanları kullanması;
                     münafığın ise hastalıklı bir hırsla istediği ve sinsice Müslümanları kullanarak elde et-

                     meye çalıştığı bu nimetleri Müslümanlara zarar vermek için talep ediyor olmasıdır.
                         Zira münafık kendi çıkarlarını koruma konusunda müthiş bir titizlik göste-
                     rirken, kendisine tüm bu güzelliklerin sağlanmasına vesile olan Müslümanları ise

                     hiç düşünmez. Özellikle de 'Müslümanların başında bulunan, onlara manevi açıdan
                     önderlik eden, Allah'ın seçtiği elçilerine, Peygamberlere' ise hiçbir şekilde 'titizlik'




           158
   155   156   157   158   159   160   161   162   163   164   165