Page 127 - Risale-i Nur - İşaratü'l-İcaz
P. 127

İ’CAZ-I KUR’AN                                                                                                   129

           eder  ki,  binlerce  Arzları  içine  alır,  doymaz.  Bu  Âlem-i  Şehadet,  bir
           perde gibi onun tevessüüne mani olmuştur. Binaenaleyh Arz'ın içindeki
           Cehennem'den  maksad,  Cehennem'in  kalbi  ve  Cehennem'in
           çekirdeğidir.  Ve  keza  Cehennem'in  Arz'ın  altında  bulunması,  Arz'ın
           karnında  veya  Arz  ile  muttasıl,  yapışık  olmasını  istilzam  etmez.  Zira
           şems,  kamer,  yıldız,  arz  gibi  küreler,  hep  Şecere-i  Hilkatın
           meyveleridir.  Malûmdur  ki,  meyvenin  altı,  bütün  dalların  aralarına
           şümulü  vardır.  Binaenaleyh  Allah'ın  mülkü  pek  geniştir.  Şecere-i
           Hilkatin  dalları  da,  her  tarafa  uzanıp  gitmiştir;  Cehennem  nereye
           giderse yeri vardır. Ve keza bir Hadîse göre Cehennem matvîdir, yani
           bükülmüştür, yani tam açık değildir. Demek Cehennem'in bir yumurta
           gibi  Arz'ın  merkezinde  mevcud  ve  bilâhere  tezahür  edeceği
           mümkinattandır.

                  İ h t a r : Cehennem'in şimdi mevcud olmadığına Mu'tezileleri
           sevkeden bu Hadîs olsa gerektir.

                  Arkadaş!  Bu  Âyetin  Cümlelerini  yoklayalım,  bakalım;  o
           zarflar nasıl sadeflerdir, içlerinde ne gibi cevherler vardır:
                                                          ِ
                                         ِ
                         ِ
                  Evet اندبع ۪ ٰ۪ لع ۪انْلزن۪امم۪   بير  ۪   ف ۪  ۪متنُك۪ناو۪Cümlesinin Başın-
                                                   ْ ُ ْ
                                  َ َّ َ َّ
                               َ
                                                         ْ َ
                                              ْ َ
                        َ ْ َ
           daki و۪harf-i atftır.  Malûm  ya,  birşeyin  diğer  birşeye  atfı, aralarında
           bir        münasebetin        bulunmasına        mütevakkıftır.          Halbuki
                         ِ
                                   ۪
           ۪  بير  ۪   ف ۪  ۪متنُك۪نا   ile       اودبعا۪س انلا۪ايَّا  َ  ۪ ۪ َّٓاي ۪ ۪۪۪Cümleleri     arasında
                                              َّ
                   ْ ُ ْ
                        ْ
                                      ُ ُ ْ
                                                   َ ُّ
             ْ َ
                                            ُ
           münasebet  görünmüyor,  bunların  aralarındaki  münasebet,  ancak  iki
           sual ve cevabın takdiriyle tezahür eder. Şöyle ki:

                  Evvelki Âyette İbadete emredildiğinde, "İbadet  nasıldır?" diye
           vârid olan suale cevaben: "Kur'anın talim ettiği gibi" denildi. "Kur'an
           Allah'ın    Kelâmı     mıdır?"     diye    edilen    ikinci    suale     cevaben
                            ِ
            ۪  بير ۪۪ ۪   ف ۪۪متنُك ۪ناو  ilââhir,  denildi.  İşte  her  iki  Cümle  arasında  bu
              ْ َ
                           ْ َ
                    ْ ُ ْ
           Suretle  münasebet  tezahür  eder  ve  harf-i  atfın  da  muktezası  yerine
           gelir.
                                                        ِ
                      ِ
                  S- ۪نا۪şekk ve tereddüdü ifade eder. اذا۪ise, cezm ve kat'iyyete
                                                       َ
                     ْ
           delalet eder. Onların şekk ve raybları, Kur'an hakkında kat'îdir. Binaen-
           aleyh
   122   123   124   125   126   127   128   129   130   131   132