Page 53 - Risale-i Nur - İşaratü'l-İcaz
P. 53

DELÂİL-İ HAŞR                                                                                                       55


           Binaenaleyh her geceden sonra sabahın, her kıştan sonra baharın gelmesi
           gibi, Haşrin sabahı, o büyük saatten doğacağına delil ve işarettir.

                  S u a l: Kâinatta görünen şu nev'î Kıyametlerde eşya aynıyla iade
           edilmiyor. Halbuki büyük Kıyamette neden ecsam aynıyla iade edilir?

                  E l c e v a b: İnsanın bir ferdi, başka mahlukatın bir nev'i gibidir.
           Zira insandaki o Nur-u Fikir, emellerine, Ruhuna öyle bir inkişaf, öyle bir
           inbisat vermiştir ki, bütün zamanları yutsa doymaz. Zira ondaki o yüksek
           fikir, insanın mahiyetini ulvî, kıymetini umumî, nazarını küllî, Kemalini
           gayr-ı mahsur, lezzet ve elemini daimî kılmıştır. Başka nevi'lerin ferdleri
           ise,  böyle  değildir.  Onların  mahiyetleri  cüz'î,  kıymetleri  şahsî,  nazarları
           mahdud, Kemalleri mahsur, lezzet ve elemleri ânîdir. Bundan anlaşılıyor
           ki, insanın bir ferdi, sair mahlukatın bir nev'i hükmündedir. Binaenaleyh, o
           nevi'lerde  görünen  şu  Kıyametlerin  ve  Haşir  ve  Neşirlerin  keyfiyetleri
           nasılsa, efrad-ı insaniye de öyledir.

                  A  l  t  ı  n  c  ı    B  ü  r  h  a  n:  Saadet-i  Ebediyeye  işaret  eden
           bürhanlardan biri de, insandaki gayr-ı mütenahî istidadlardır. Evet Cenab-ı
           Hak  tarafından  mükerrem  kılınan  insanın  Cevher-i  Ruhunda  ekilen  ve
           rakamlara  sığmayan  istidadlar  var.  Bu  istidadların  altında,  hesaba
           gelmeyen  kabiliyetler  var.  Ve  bunlardan  neş'et  eden  hadde  gelmeyen
           meyiller  var.  Ve  bunlardan  husule  gelen  gayr-ı  mütenahî  efkâr  ve
           tasavvurat  var.  İşte  bunların  herbirisi  Haşr-i  Cismanînin  arkasındaki
           Saadet-i Ebediyeye, şehadet parmaklarını uzatarak gösteriyorlar.

                  Y e d i n c i  B ü r h a n: Evet Rahman ve Rahîm olan Sâni'-i
           Hakîm'in  Rahmeti,  Rahmetlerin  en  büyüğü  olan  Saadet-i  Ebediyenin
           geleceğini tebşir ediyor. Zira Rahmet, ancak Saadet-i Ebediye ile Rahmet
           olur.  Ve  Nimet,  ancak  o  Saadet  ile  Nimet  olur.  Evet  bütün  Nimetleri
           nıkmetlere  çeviren  ebedî  ayrılmaktan  doğan  ve  umumî  matemlerden
           yükselen o belalardan, Kâinatı bilhassa şuurlu olan mahlukatı kurtaran şey,
           Saadet-i  Ebediyenin  gelmesidir.  Çünki  bütün  Nimetlerin,  Rahatların,
           Lezzetlerin  Ruhu  olan  Saadet-i  Ebediye  gelmezse,  umum  Kâinatın
           şehadetiyle  sabit  olan  ve  güneş  gibi  parlayan  Rahmet  ve  Şefkat-i
           İlahiyenin bedahetine karşı mükâbere ile inkâr lâzımgelir.

                  Ey  Habib-i  Şefik  ve ey  Şefik-i  Habib!  Ey  Said-i  Mecid  ve  ey
           Mecid-i  Said!  Rahmet-i  İlahiyenin  en  latifi,  en  zarifi,  en  lezizi  olan
           Muhabbet ve Şefkatine bakınız. O Muhabbet ve Şefkati, firak-ı ebedî ve
           hicran-ı lâyezalî ile karşıladığınız takdirde; Vicdan, Hayal ve Ruh ne hale
           gireceklerdir.  O  Muhabbet  ve  o Şefkat en büyük, en tatlı bir Nimet iken,
   48   49   50   51   52   53   54   55   56   57   58