Page 58 - Risale-i Nur - İşaratü'l-İcaz
P. 58

60                                                                                                    İŞÂRÂT-ÜL İ’CAZ

          o mürekkebin eczasını mezcetmekle sebebi çıkarmak müşkül olur.

                 Üçüncüsü: "Hidayetin neticesi, semeresi ve Hidayetteki lezzet
          ve Nimet nedir?" diye sual eden sâile cevabdır. Yani Hidayette Saadet-i
          Dareyn  vardır.  Hidayetin  neticesi,  Nefs-i  Hidayettir.  Hidayetin
          semeresi,  Ayn-ı  Hidayettir.  Zira  Hidayet  haddizâtında  büyük  bir
          Nimettir ve Vicdanî bir  Lezzettir ve Ruhun Cennetidir. Nasıl ki dalalet,







                                         ِ
                                            ِ
                                                ِ
          Ruhun Cehennemidir. Öyle de   ۪ةرخلاْاب۪و     Âhiretin Felâh ve Saadetini
                                             ۤ
                                          َ
                                                  َ
          intac eder.
                                     ِ َّٓ
                 İkinci    Me'haz:    ۪كئٰلوُا ile   yapılan  işaret-i hissiye.  Bir şeyin
                                   َ
          müteaddid Sıfatlarını zikretmek, o şeyin zihinlerde tecessüm etmesine
          ve akılda hazır ve hayalde mahsus olmasına sebeb olduğuna işarettir.
          Maahaza  sâbıkan  zikirlerinden  bir  ma'hudiyet  çıkar.  Bu  ma'hudiyet-i
          zikriye,  ma'hudiyet-i  hariciyelerine  kapı  açar.  Haricî  olan
          ma'hudiyetlerinden,  mümtaz  ve  müstesna  insanlar  oldukları  tebarüz
          eder ki, nev'-i beşer içinde gözünü açıp bakanların gözlerine en evvel
          onların parıltıları çarpar.
                                                         ِ َّٓ
                 Üçüncü Me'haz: Uzaklığı ifade  eden  ۪كئٰلوُا : Onların filcümle
                                                       َ
          yakın oldukları halde uzak gösterilmeleri, ulüvv-i mertebelerine mecazî
          bir işaret olduğuna işarettir. Çünki uzakta bulunanlara bakıldığı zaman,
          boyca  en  uzunları  görünür.  Maahaza  zamanî  ve  mekânî  olan  bu'd-u
          hakikî kasdedilirse, Belâgata daha uygun olur. Çünki bütün asırlar Asr-ı
                                                         ِ َّٓ
          Saadet gibi bu Âyeti zikrediyorlar. Öyle ise,  ۪كئٰلوُا ile yapılan işaret,
                                                       َ
          safların  evvellerine  işarettir.  Ve  bu  itibarla  bu'd,  hakikî  olur,  mecazî
          değildir.  Binaenaleyh  onların  Hakikaten  zaman  ve  mekânca  uzak
          oldukları  halde  işaret-i  hissiye  ile  gösterilmeleri,  Azametlerine  ve
          Ulüvv-i Mertebelerine işarettir.
                 Dördüncü Me'haz: Ulviyeti ifade eden  ٰ۪لع    Kelimesidir.
                                                          َ
                 Arkadaş! Eşya ve şeyler arasında öyle münasebetler vardır ki;
          onları  âyine  gibi  yapıyor.  Herbirisi,  ötekisini  gösteriyor.  Birisine
          bakıldığı  zaman,  ötekisi  görünür.  Meselâ:  Bir  parça  cam,  büyük  bir
          sahrayı  gösterdiği gibi, bazan olur ki; bir Kelime, uzun ve hayalî bir
          macerayı sana
   53   54   55   56   57   58   59   60   61   62   63