Page 62 - Risale-i Nur - İşaratü'l-İcaz
P. 62
ِ
ِ
ِ
۪ مهرذ ۪ نت۪ َ ل۪مَا۪متِرَذنَاء۪مهي ۪ َلع۪۪۪ءآَّوساورفَك۪نيذَّلا۪نا
َّ
ْ ُ
ْ ْ ُ َ ْ ْ َ ْ
ُ
َ َ
ْ ُ ْ
َ ْ
ٌ َ َ
ْ
ِ
نونمءويَ۪لا
ُ ْ ُ
Bu Cümlenin mâkabliyle cihet-i Nazmı :
Arkadaş! Cenab-ı Hakk'ın Sıfat-ı Ezeliye Âleminde biri Celalî,
diğeri Cemalî iki türlü Tecellisi vardır. Celal ile Cemal'in Sıfat-ı Ef'al
Âleminde Tecellisinden; Lütuf ve Kahr, Hüsün ve Heybet tezahür eder.
ِ
ِ
Ef'al Âlemine Tecelli edince ; tahliye (هيلحت۪) ile tahliye (هيلخت۪)
َ ْ َ
َ ْ َ
(tezyin ile tenzih) doğar. Âsâr ve A'mal Âleminden Âlem-i Âhirete intiba
edince; lütuf, Cennet ve Nur olarak; Kahr da, Cehennem ve Nar olarak
Tecelli eder. Sonra Âlem-i Zikre in'ikas edince; biri Hamd, diğeri Tesbih
olmak üzere iki kısma ayrılır. Sonra Âlem-i Kelâmda Tecelli edince,
Kelâmın Emir ve Nehye taksimine sebeb olur. Sonra Âlem-i İrşada intikal
edince; irşadı tergib ve terhib, tebşir ve inzara taksim eder. Sonra Vicdana
Tecelli edince, Reca ve Havf husule gelir. Sonra irşadın iktizasındandır ki,
Havf ile Reca arasındaki müvazene devamla muhafaza edilsin ki, Reca ile
doğru yollara sülûk edilsin, Havf ile de eğri yollara gidilmesin. Ne Allah'ın
Rahmetinden me'yus, ne de azabından emin olunsun.
İşte böylece teselsül eden şu Hikmetten dolayı Kur'an-ı Kerim;
aleddevam, tergibden sonra terhib ve ebrarı medhettikten sonra füccarı
zemmetmiştir.
ِ
S- Bu Cümle ile ۪ ميحج ۪۪ فَل ۪۪راجفْل ا۪ن ِ َ َّ ۪۪۪۪ ۪ ۪ ۪ او ۪ ميعن ۪۪ ۪ فَل ۪۪راربَلاْا۪نا Cümlesi
َ َّ ُ
َّ
َ
َ
َ َ ْ
arasında ne gibi bir fark vardır ki, orada atf var, burada yoktur?
C- Atfın hüsnü, münasebetin hüsnüne bakar. Hüsn-ü münasebet, her
iki Cümleden takib edilen garaz ve maksadın bir olmasına mütevakkıftır.
Halbuki oradaki maksad, burada yoktur. Burada birinci Cümledeki
maksad, Kur'anın medhine incirar eden Mü’minlerin medhidir. İkinci
Cümleden maksad, yalnız tahvif ve terhib için kâfirlerin zemmidir. Bu ise
Kur'anın medhiyle alâkadar değildir.
Sonra bu Cümlenin ihtiva ettiği eczanın Nazmında tezahür
eden letaif cihetine bakalım:
ِ
۪ نا ile ۪نيذَّلَا mevkilere göre ifade ettikleri nüktelerden maada,
َّ
َ
Belâgatça kıymetli sayılan iki nükteyi daha tazammun etmişlerdir ki;
Kur'an,