Page 300 - Risale-i Nur - Sözler
P. 300

302                                                                                                                     SÖZLER


            herbir ferdde görünen bir İntizam-ı Mutlak ve gayet mümtaz bir Hüsn-ü
          San'at ve nihayet İhtilat içinde bir İmtiyaz-ı Etemm ve gayet mebzuliyet
          içinde  gayet  kıymetdar  eserler  ve  gayet  geniş  daire  içinde  tam  bir
          muvafakat ve gayet sühulet içinde gayet san'atkârane bediaları İcad etmek,
          bir anda, her yerde, bir tarzda, her ferdde bir San'at-ı Hârika, bir Faaliyet-i
          Mu’ciz-nüma  göstermek;  elbette  ve  elbette  öyle  bir  Zâtın  Hâtemidir  ki,
          hiçbir yerde olmadığı halde, heryerde Hazır, Nâzırdır. Hiç bir şey Ondan
          gizlenmediği  gibi, hiçbir şey Ona ağır gelmez. Zerrelerle yıldızlar, Onun
          Kudretine nisbeten müsavidirler.

            Meselâ:  O  Rahîm-i  Zülcemâl'in  Bağistan-ı  Kereminden,  Mu’cizatının
          salkımlarından bir tanecik hükmünde gördüğüm iki parmak kalınlığında bir
          üzüm  asmasına  asılmış  olan  salkımları  saydım:  Yüz  ellibeş  çıktı.  Bir
          salkımın danesini saydım: Yüzyirmi kadar oldu. Düşündüm, dedim: "Eğer
          bu asma çubuğu, ballı su musluğu olsa, daim su verse, şu hararete karşı o
          yüzer  Rahmetin  şurub  tulumbacıklarını  emziren  salkımlara  ancak  kifayet
          edecek. Halbuki, bazan az bir rutubet ancak eline geçer. İşte bu işi yapan,
          herşeye Kadir olmak lâzımgelir.
                                       ِ ِ
                                 َلوق َ عْلا َهعنص  َ ۪ ف َ  َيح      َ َ ت  َ نمَنا  َ س َ ب َ ح
                                 ن
                                         ْ
                                    ن ن
                                                           ن ْ
                                                   ْ
                                                َّ
                                          ن
            YEDİNCİ  LEM'A:  Bak,  nasıl  Sahife-i  Arz  üstünde  Zât-ı  Ehad-i
          Samed'in Hâtemlerini az dikkatle görebilirsin. Başını kaldır, gözünü aç, şu
          Kâinat  Kitab-ı  Kebirine  bir  bak;  göreceksin  ki:  O  Kâinatın  heyet-i
          mecmuası  üstünde,  büyüklüğü  nisbetinde  bir  vuzuh  ile  Hâtem-i  Vahdet
          okunuyor.  Çünki  şu  mevcûdat  bir  fabrikanın,  bir  kasrın,  bir  muntazam
          şehrin eczaları ve efradları gibi bel - bele verip,birbirine karşı muavenet eli-
          ni uzatıp, birbirinin sual-i hacetine " َيك  َّ ْ  َ َ  ل َ ب ! Baş üstüne" derler. Elele verip,
          bir İntizam ile çalışırlar. Başbaşa verip, Zevilhayata hizmet ederler. Omuz-
          omuza  verip,  bir  gayeye  müteveccihen  bir  Müdebbir-i  Hakîm'e  İtaat
          ederler. Evet Güneş ve Ay'dan, gece ve gündüzden, kış ve yazdan tut, tâ
          nebatatın, muhtaç ve aç hayvanların imdadına gelmelerinde ve hayvanların
          zaîf,  Şerif  İnsanların  imdadına  koşmalarında,  hattâ  mevadd-ı  gıdaiyenin
          latif,  nahif  yavruların  ve  meyvelerin  imdadına  uçmalarında,  tâ  zerrat-ı
          taamiyenin hüceyrat-ı beden imdadına geçmelerinde cari olan bir Düstur-u
          Teâvünle  hareketleri,  bütün  bütün  kör  olmayana  gösteriyorlar  ki;  gayet
          Kerim  birtek  Mürebbi'nin  Kuvvetiyle,  gayet  hakîm  birtek  Müdebbir'in
          Emriyle hareket ediyorlar.

            İşte  şu  Kâinat  içinde  câri  olan  bu  Tesnüd, bu  Teâvün, bu  Tecavüb,
   295   296   297   298   299   300   301   302   303   304   305