Page 38 - Naklen Öyküler
P. 38

larımı iyice kurulamaya çalışmak dışında hızımı azaltan bir uğraşım
             olmadığından en fazla on dakikada çıkış kapısının önündeyimdir.
             O gün daha da kısa sürdü. Kafeteryaya da telaşla gittim. Gözleri-

             mi masalarda gezdirip beklediğim kişiyi görmeyince masa seçimini
             yaparak kalabalıktan uzak bir masaya gidip yerleştim. Spor çanta-
             mı ayaklarımın dibine bıraktım. Eğilip içinden kitabımı çıkardım.
             Alışkanlıkla yaptığım bu hareket ilk kez anlamsızdı. Aynı tümceyi

             on beş kez okuduktan sonra anladım. Israr etmeye gerek yoktu. Zih-
             nime doluşan düşüncelere kendimi bıraktım.





                    Deniz kıyısındaki o güne gitti aklım. Sürpriz değildi. Az önce,
             jakuzideyken  de  bir  an  çakıp  sönmüştü.  Fakülte  son  sınıftaydım.
             Önümde belirsiz bir gelecek… Bir an önce hayata atılmak zorunda

             olmakla hayallerime sahip çıkıp yazarlıkta adımı duyurmak arasın-
             da kalmıştım. Çocukluğumdan beri tutkuyla okuduğum kitapların
             büyüsü bir an yanımdan ayrılmıyor, nerede olursam olayım onlarda-
             ki hayatları da kıyısından yaşamayı sürdürüyordum. Bölünmüş bir

             kişilik gibi, her zaman hem burada hem de paralelindeki başka bir
             dünyadaydım. Aslında yazar olmaya çalışmanın hayali bile lükstü
             benim için. Ailemin beni zorluklar içinde okuttuğu bu okul, aynı
             zamanda kaç kişinin birden kurtuluşu demekti. Babam tek maaşla,

             hem beni hem kız kardeşimi, üstelik başka bir şehirde okutmanın
             yanında bir de geçimlerini sağlamak zorundaydı. Anneannem de on-
             ların yanındaydı; her zaman sağlık sorunları olduğu için o da parasal
             anlamda ağır bir yüktü. Benim için amcam destek olmasa, okuma

             masrafı o kadar yüksek olan bir okula gidemezdim. Bu koşullar al-
             tında, yazar olmaya kalkışmak, haytalık demekti. Yine de yazıyor-
             dum. Kısa öyküler, şiirler, hatta yarım kalan bir roman… Bundan
             kimsenin haberi yoktu. O denli yakın hissettiğim bir arkadaşım ol-

             madığı gibi aileden de bir tek kız kardeşim beni anlayabilirdi. Ne de
             olsa onun da peşinden gidemediği bir düşü vardı: Heykeltıraşlık. Hiç
             olmazsa ben kâğıt kalemle idare edebiliyordum, onunki imkânsızın

             38
   33   34   35   36   37   38   39   40   41   42   43