Page 46 - Naklen Öyküler
P. 46

için. Sevilmemiş, kendi dâhil kimse tarafından değeri bilinmemiş,
             umudunu yitirmiş, buldukça yeniden yitirmiş olan ben, sonunda bu-
             lutların üzerindeydim.  Karşılaşma şeklimizin mühürlediği bir masal

             yaşıyorduk. Yaşıyorduk, diyorum, karşılıklı olduğundan en ufak bir
             kuşkum yoktu. Ta ki düne kadar…

                    Kapıdan girivermedi, geleceğini söylemişti gelmedi, yani onu

             göremedim,  anlatacaklarım  boğazımda  düğüm  oldu  bende  kaldı,
             uyumla söyleşmedik, gözlerimin içine sevgiyle bakmadı. Yok oldu.
             Hem de hiç var olmamış gibi yok oldu. Çaresiz kalakaldım. Haber
             bekledim. O da gelmedi. Yalnız ve sessiz bir yığından başka bir şey

             değildim. Saatlerce bekledim. Umut ve umutsuzluk arasında mekik
             dokuyarak, kendimi iyimserlikle kandırıp ardından nasıl bu masala
             kanabilmiş olduğumla içimi kanatıp bekledim. Boşuna…


                    Her zamanki saatimizden çok daha geç bir zamanda yüzme
             havuzuna gittim. Yüzmeden doğruca saunaya girdim. Gözüm ka-
             pıda, yüreğim ağzımdaydı. Kontrolleri bende değildi. Jakuziye gi-
             recektim. Vazgeçtim. Alelacele giyinip çıkıştaki kafeye geçtim. İlk

             gün oturduğum masaya, aynı sandalyeye oturdum. Sanki filmi hız-
             la başa sarıyor, sanırım yeni bir başlangıç hayal ediyordum. Bunun
             ancak filmlerde olabilirliğini yüzüme vurmayı ihmal etmeden. Kış
             çayı siparişi verdiğimde, çayımın yanında bir zarf da geldi. Aklım

             başımdan gitti. Garson sessizce bırakıp çekilmişti. Burnuma en sev-
             diğim koku geldi: Miracle. Zarfı açmadan elimde tutarak oyalanır-
             ken burnumun ucundan kaç kere geçirdiğimi saymadım. Cesaretimi
             topladığımda yapıştırılmamış kısmından içindeki kâğıdı çıkardım.

             Dış  tarafında  kitap  harfleri  vardı.  Birden  kalbim  delice  çarpmaya
             başladı. Evet, oydu: Kitabın son sayfası…

                    Dörde katlanmış sayfanın ilk katını açtığımda, yarısına dek

             baskının olduğunu ve sayfanın altındaki boşluktan başlayan el yazı-
             sını gördüm. O yarım sayfada yazılanları yutarcasına okumaya ko-
             yuldum:


             46
   41   42   43   44   45   46   47   48   49   50   51