Page 11 - Neşide Dergisi 6.Sayı
P. 11
Öykü
den fazla önem gösterdikleri, kavga etmeden ko- sesini severdi. Cayır cayır yanan gün yavaşça
nuşabildikleri, strese girmeden piknik yapmayı be- çekilirken ama hâlâ yeryüzündeyken ılıklığı; bir
cerdikleri, bir başlarına keyifle yürüdükleri, minicik duvar dibinde, bir ağaç duldasında, bir bankın
çocuklarına spor yaptırdıkları o devasa parklardan üstünde şehri dinlemeyeli ne çok zaman geçmiş-
birindeymiş gibi geldi. Hangi ayda olduklarını dü- ti. Şortlu kadınların terlikleri ve ufak tefek dük-
şünse de hatırlayamadı birden. Günlerin, ayların kân poşetleriyle çarşıları taşıdığı evler kim bilir
hatta mevsimlerin adı yoktu onun için. Mail günü, şimdi nasıl güzeldi. Ya da sevecen bir annenin
sunum günü, rapor günü; fuar ayı, yurtdışı ayı, dur- hemen balkonun açıldığı mutfakta biber kızart-
gunluk ayı, çok fazla çalıştığı yağmurlu günler ve tığı, okey oynanan, bol kuzenli ve genç masalar.
hava güzelse kahvaltılı iş toplantıları. Üniversite Belki sahilde bir çift, kız birazdan beline sardı-
yıllarında neşesinde hüzün barındıran Balkan mü- ğı incecik kazağı sırtına geçirecek aşktan ve yaz
zikleri çalarak keyifli sohbetler ettikleri Romanya- akşamından ürpererek. İşten dönen babaların
lı arkadaş grubundan sonra en son ne zaman bir çocuklarını dondurma almaya ve gezintiye götü-
parkta, çimlerin üstünde oturarak akşamı ettiğini recek zamanı var, ne güzel. Mahallenin en büyük
hatırlamıyordu. İlk sevgilisi o ekipten biriydi. Aidin. dondurmacısı külahları dışarıda kızartırken kara-
Aydın. İlk defa bir yaz akşamında, havanın alaca- mel kokacak ortalık. Kimsenin evlere giresi gel-
karanlığında, evine yakın bir sokakta, ortancaların meyecek, ülkenin doğusunda yıldızların altında
önünde tutmuştu elini. Aydın’ın okulu bittiğinde bile uyuyabilecek bazı çocuklar.
onunla Tiran’ı, Kotor’u, Sarajevo’yu gezmiş; Kotor
sahilde akşam olurken çektirdikleri fotoğrafı hâlâ Nihayet bir anahtar sesiyle açılırken kapı, biraz
silmemişti. O yazın kokusunu hatırlıyordu. Çokça daha gecikse yemeği ısıtması gerekeceğini dü-
orman, bolca dondurma, insanın yüreğini geniş- şünmüştü. Sonradan bu sahneyi hatırladığında
leten rüzgârların getirdiği diğer bütün şeyler. Yaz en çok bu saflığına güldü. “Ankara’ya taşınıyo-
günü kendini anlatırdı zaten. Zorlamadan, ılık. ruz, terfi aldım.” diyen bir adam vardı karşısında.
Kocasıyla öyle yazları olmamıştı hiç. Çalışmaktan Salonun ortasında kocaman durmuş, ağzı kulak-
başka bir şey yapmamışlardı. Evleri de bir yaz evi larında, heyecanlı bir adam. Bu haberi evlenme-
olmamıştı. Toz girmesin diye balkona camekân den önce bile bekliyordu. Hak ediyordu da. “İyi
yaptırmışlar, sinek giriyor diye pencereleri açma- de yaz gelmiş, şöyle bir…” diyecek oldu. “Şirket
mışlar sonra da yazı tamamen unutmuşlardı. çok güzel bir ev ayarladı, bak fotoğraflarına, iki
gün sonra geliyor nakliye.” diyerek koltuğun
Eve geldiğinde önce perdeleri açtı. Pencereleri kenarına çöktü kocası. “Bizim şirket…” diyecek
de. Varlığını fark ettiği mevsim belki şöyle kıyı- oldu. “Seninki gibi bi cv hangi işi istese hava-
lardan köşelerden sokulurdu içlerine. Çamaşır da kapar canım.” Yaz bir önceki yazın kalbiydi.
makinesini çalıştırıp mutfağa geçti. Yemeği fırına Kocasının diline gelmeyen yaz bir daha hiç gel-
sürerken sırtı ağrımaya başladı. Ne uzun saatler mezdi. Baktığı fotoğraflarda belki otuz katlı bir
ayakta durmak ne de bazı günler ekran karşısın- sitenin camlarından görünen binalardan başka
da sürekli rapor yazmak yoruyordu onu yemek bir şey yoktu. Gün yavaşça çekilse de ılımazdı
yapmak kadar. Tezgâha eğilip kalktıkça sağ tarafı o evler. Kadınlar ufak dükkânlardan dönüyor
daha da içine göçüyordu sanki. Sırtını dikleştirip olmazdı. Geniş balkonun açıldığı mutfakları şen-
sol başparmağıyla biraz ovaladı. Yok, hiçbir fayda- lendirmezdi biber kızartması yiyen kalabalıklar.
sı olmuyordu. Salonu toparladı, masanın tozunu Bir yokuşu inerken birdenbire karşına çıkacak bir
aldı, sofrayı kurdu. Ufak tefek bulaşıkları, sağda deniz sevindirmezdi seni. Kapı önünde külah kı-
solda kalmış bardakları makineye dizdi. Dolabın zartacak kimsenin bulunmayacağından da emin-
köşesinde yarısı çürümüş bir marul bulup sağlam di. Üstündeki ölü toprağıyla boyundan büyük bir
yapraklarıyla salata yaptı. Çöpü çıkardı, eli değ- mezara girecekti.
mişken tuvaletin çöpünü de aldı, pis işlere girmiş-
ken lavabo ve klozeti hızlıca fırçaladı. Paçalarını Birkaç saat sonra; hiç dokunulmamış salatayı, ye-
çemredi, yerlere domestos serpti, şofbeni açıp meğini didiklemek için kullandığı çatalı, haberi
zemini yıkarken ayaklarına da su tutmayı ihmal hazmetmek için üst üste su içip durduğu bardağı,
etmedi. İşte şimdi biraz serinlemişti. koca bir tepsi yemeği, masa örtüsünü çöpe bastı.
Kocası arkadaş ve akrabalarına müjde vermek-
Kocası bunu pek yapmazdı ama gecikmişti. Kol- le meşguldü hâlâ. Anahtarını vestiyerde bırakıp
tuğa oturup gözlerini kapatarak akşamın sesle- çantasını alarak evden çıktı. Aydınlık yaz akşam-
rini dinledi. Hatırladı. En çok yaz akşamlarının larına giderken çöpü de atacaktı.
9