Page 17 - My FlipBook
P. 17
Bu zindan da en fakir Âdem Baba, benim! Fakat durun, hatırıma geldi: Yatağımı
çarĢaflarımı, Ģiltemi... Mübarek kadın....Onları koklar durur. Ben çocukken,
ellerimi, saçlarımı koklardı. (Dalgın) Belki kokumu almaktan mesut olur, bana
dua eder. Ruhum serinlenir.
(Savcı baĢını ters tarafa çevirir, jandarmalardan biri eliyle göz yaĢını siler.
Birinci Gardiyan, jandarmaların arkasına gizlenir. Müdür ve Reis bey kaskatı...)
REĠS BEY — (Ayağa kalkar, Savcıya) Gidebiliriz!...
(Savcı kalkar. Kalkmak için sendeleyen mahkûmu jandarmalar kaldırır. Reis Bey ve
mahkûm, orta yerde, yüz yüze birbirlerine çok yakın mesafede...)
MAHKÛM — BirĢey sormak istiyorum Reis Bey!
REĠS BEY — Sorunuz!
MAHKÛM — Tam infaz ânında, suça bambaĢka bir istikamet verici bir ifĢada, bir
ihbarda bulunacak olursa mahkûm, infaz durdurulur mu?
REĠS BEY — Durdurulur!
MAHKÛM — Bunu kim takdir eder; o anda, o yerde?
REĠS BEY — Mahkemenin temsilcisi...
MAHKÛM — Ġnfazı durdurucu sebebin nasıl olması lâzım?
REĠS BEY — Adeletin oyuna getirilmemesi için, evvelâ, aklı tatmin edici olması
lâzım... Sonra, gözle görülür, elle tutulur bir kesinlik belirtmesi ve hükmün
bütün temelini yıkan bir vesika
53
değerinde veya vaadinde olması lâzım..
MAHKÛM — En sonra da onun, böylece takdir edilmesi lâzım...
REĠS BEY — Evet...
MAHKÛM — (DüĢünür) Vaz geçtim!
REĠS BEY — Böyle bir ifĢanız, ihbarınız mı var?
MAHKÛM — Vazgeçtim.
(Savcı, Reis Beyin yanma gelip, kulağına birĢeyler fısıldar.)
REĠS BEY — (Mahkûma) Savcı, mutlaka bildiğinizi söylemeniz ricasında.
MAHKÛM — (Savcıya) Değmez, Savcı Bey! Benimki bir vehim... Güvenemiyorum.
REĠS BEY — Takdire mi güvenemiyorsunuz, iddianıza mı?
MAHKÛM — Ġddiama güvensizliğim, bir; takdirinize, bin!...
REĠS BEY — Size kanun ve adalet adına emrediyorum: bildiklerinizi söyleyiniz!
Oturunuz iskemleye!...
(Mahkûm oturur. Reis Bey, Müdür ve Savcı onun sağında ve solunda ve
ayaktalar...)
MAHKÛM — Bunu ben keĢfetmedim, dadımın bir rüyası yol gösterdi bana...
REĠS BEY — ĠĢimiz rüyaya mı kaldı?
MAHKÛM — Devam edeyim mi, etmeyeyim-mi?
REĠS BEY — Dinleyelim, buyurun!...
MAHKÛM — Dadım, rüyasında, benim, bütün hayatımda üç dört kere rastladığım bir
tanı-
54
\ Çığımı görüyor. Onu dadım da bir kere görmüĢ... f Bir akĢam apartmana kadar
bana arkadaĢlık et-I misti o; evimde, dadımın getirdiği kahveyi içmiĢ-^ti. Ben
ona, rüyada, annemin iki avuç dolusu el-ıslarını vermiĢim; o da bunları Ģeker
gibi ye-(miĢ— Dadım, karar Temyizdeyken bana rüyasını lattı.
REĠS BEY — Vesikanız bu mu? MAHKÛM — Hayır, Reis Bey, hayır! Çocuğu hemen
tanıdım. Emlâk tellâllığı yapan silik bir adam... O da benim gibi kumar
hastası... Bitirim yerine gelirdi. Fakat orada, oradakilerin arasında en az
tanıdığım ve hepsi hepsi üç beĢ kelime konuĢtuğum bir kimse... Hatırda
kalabilecek bir tip değil.... Notu, pantolonumun sol cebindeki kâğıtta...
(Savcı, hemen atılıp idam gömleğini sıyırır ve elini mahkûmun pantolon cebine
sokarak kâğıdı alır. Bir göz atıp cebine koyar.)
REĠS BEY — (Mahkûma) Bu noktaya kadar rüyadan, vehimden baĢka birĢey yok!
MAHKÛM — Evet, Reis Bey, rüya, vehim!... Fakat bırakın, bir vehimle bir tesadüf
birleĢince ne çıkacak? Evvelâ dadımın rüyasına hiç değer vermedim. Fakat, sonra
sonra, annemi öldürenin kim olabileceği üzerindeki beyin törpülemelerine bir
yenisi katıldı. Hafızam zayıftır; O çocukla hâdise arasında hiçbir münasebet
bulamadım. Hakkımdaki hüküm tasdik edilip de tecrid hücresine kaldırıldığım
zaman, bu meseleyi o kadar düĢün-|üm ki, aklımı kaçıracak hale geldim. Nihayet