Page 136 - Efsane
P. 136

JUNE




               CEZANIN VERİLİŞİNİN ÜZERİNDEN SADECE YEDİ SAAT GEÇMİŞ

               olmasına rağmen Day’i neredeyse tanımayacaktım. Cumhuriyet mührünün
               ortasında çökmüş halde duruyordu. Cildi koyulaşmış, saçları terden tamamen
               keçe gibi olmuştu. Saçının bir tutamı tamamen kana bulanmıştı, sanki kendi
               boyamış gibi. Neredeyse siyah görünüyordu şimdi. Yaklaşırken yüzünü bana
               çevirdi. Ama beni görüp göremediğinden emin değildim, çünkü güneş henüz

               batmamıştı ve büyük ihtimalle onu kör ediyordu.

               Bir deha daha; ayrıca sıradan bir deha da değil Daha önce de dâhilerle
               tanışmıştım ama Cumhuriyet’in sakladığı bir deha hiç görmemiştim. Özellikle de
               tam puan almış birini.


               Daire şeklindeki zeminin çevresinde nöbet tutan askerlerden biri bana selam
               verdi. Terlemişti, güneş kaskı derisini güneşten korumuyordu. “Ajan Iparis,”
               dedi. (Ruby bölgesi aksanıyla konuşuyordu ve üniformasının düğmeleri yeni
               cilalanmıştı. Ayrıntılara dikkat ediyordu.)


               Ona geri dönmeden önce diğer askerlere baktım. “Hepiniz şimdilik
               gidebilirsiniz. Adamlarınıza su içip dinlenmelerini söyleyin. Bir de sizden sonra
               yerinize geleceklere erken gelmesini söyleyin.”
               “Tabii, efendim.” Asker topuklarını birbirine çarpıp diğerlerine çıkmaları için

               emir verdi.
               Onlar çatıdan çıkıp Day’le yalnız kalınca pelerinimi çıkarıp yüzünü daha iyi
               görebilmek için diz çöktüm. Bana gözlerini kısarak baktı ama sessizdi.
               Dudakları o kadar kurumuştu ki çenesine biraz kan akmıştı. Konuşamayacak
               kadar zayıftı. Yaralı bacağına baktım.
               Sabahkinden çok daha kötü görünüyordu; aslında buna şaşırmadım, normal
               halinin iki katı şişmişti. Enfeksiyon kapmış olmalıydı. Sargının kenarlarından

               kan akıyordu. Farkında olmadan yan tarafımdaki bıçak yarasına dokundum.
               Artık eskisi kadar acımıyordu. Bu bacağa baktırmamız lazım. Oflayıp
               kemerimdeki matarayı çıkardım. “Gel. Biraz su iç. Henüz ölmene izin
               veremem.” Dudaklarına biraz su serptim. Önce biraz geri çekildi ama ağzını açıp
               içine azar azar su akıtmama izin verdi. Yutmasını bekledim (çok zaman alıyordu)
               ve sonra büyük bir yudum daha almasına izin verdim.
   131   132   133   134   135   136   137   138   139   140   141