Page 74 - Efsane
P. 74

gibi düz ve siyah, teninin açık ve görünüşünün genç olmasının bana Metias’ı
               hatırlattığını tekrar tekrar görmezden gelmeye çalıştım. Kendime Thomas’ın şu
               anda işkence ettiği kişinin Metias olmadığını söyledim. Bu imkânsızdı.

               Metias’a kimse işkence edemezdi. O çoktan ölmüştü.


               O gece Thomas beni eve bırakıp gitmeden önce yanağımdan öptü. Bana dikkatli
               olmamı ve mikrofonumdan iletilecek her şeyi dinliyor olacağını söyledi. “Herkes
               sana göz kulak olacak,” diye beni rahatlattı. “Sen istemediğin sürece yalnız
               değilsin.”


               Ona gülümsemeyi başardım. Gittiğimde ondan Ollie'ye bakmasını rica ettim.

               Sonunda daireme girdiğimde koltuğa kıvrılıp kolumu Ollie’nin üzerine koydum.
               Sakince uyuyordu ama kendini sıkı sıkı koltuğun kenarına bastırmıştı. Herhalde

               o da Metias’ın yokluğunu benim kadar hissediyordu. Büyük sehpada Metias’ın
               yatak odasındaki dolaptan aldığım ailemizin eski fotoğrafları yığınlar halinde
               camın üzerine saçılmıştı. Aynı şekilde Metias’ın günlükleri ve birlikte yaptığımız
               şeylerle ilgili hatıraları -bir opera, geç saatte yenen akşam yemekleri, koşu
               sahasında erken yapılan antrenmanlar- sakladığı bir defter de oradaydı. Thomas
               gittiğinden beri bunlara bakıyordum, belki Thomas benimle konuşmak istediği

               şeyden bunların içinde bir yerde bahsetmiştir diye. Metias’m yazdığı sayfaları
               karıştırıp babamın fotoğrafların altına yazmaktan hoşlandığı küçük notları tekrar
               tekrar okudum. İçlerinden en yenisi annem ile babamın genç Metias’la birlikte
               Batalla Binası’nın önünde durduğu fotoğraftı. Üçü de başparmaklarım yukarı
               kaldırmıştı. Metias’ın geleceği burada! 12 Mart. Gözüm tarihe takıldı, Bu
               fotoğraf onlar ölmeden birkaç hafta önce çekilmişti.


               Ses kayıt cihazım sehpanın kenarındaydı. Parmaklarımı iki kere şıklatıp Day’in
               sesini tekrar tekrar dinledim. Bu ses kime ait olabilirdi? Day’in nasıl
               göründüğünü hayal etmeye çalıştım. Genç ve canlıydı, büyük ihtimalle sokakta
               geçirdiği yıllardan dolayı da zayıftı. Hoparlörlerden gelen ses o kadar çatlak ve
               boğuktu ki çoğu kısmını anlayamadım.


               “Bunu duyuyor musun, Ollie?” diye fısıldadım. Ollie horlayıp başını elime
               sürttü. “İşte bu adam. Ben de onu yakalayacağım.”


               Day’in sözleri kulağımda çınlarken uykuya daldım.
   69   70   71   72   73   74   75   76   77   78   79