Page 87 - Efsane
P. 87

Tess gülüp bana tam olarak ne anlama geldiğini çıkaramadığım bir bakış attı. “Şirin kızlarla tanışmayı
                seviyor."

                Kaşlarımı çattım. “Dilini tut, kuzen. Bir gün içinde ölümle yeterince yüz yüze gelmedin mi?"

                Tess başını salladı, yüzünde ufak bir gülümseme vardı. "Gidip biraz su getireyim." Ayağa fırlayıp
                merdivenlerden suyun kenarına gittiğinde, Kız’ın yanına oturdum ve elim yanlışlıkla beline değdi. Nefesi
                kesildi; onu incitmekten korkup uzaklaştım.

                "Eğer enfekte olmazsa hemen iyileşecektir. Ama birkaç gün dinlensen iyi olur. Bizimle kalabilirsin."

                Kız omuz silkti. “Teşekkürler. Kendimi daha iyi hissettiğimde Kaede’nin peşine düşeceğim."

                Arkama yaslanıp kızın yüzünü inceledim. Bu bölgede gördüğüm diğer kızlardan biraz daha açık tenli ve
                azalan ışıkta altın parıltılar saçan iri, koyu renk gözleri vardı. Ne olduğunu çözemiyordum -ki burada pek
                de sıradışı sayılmazdı-, belki de doğma büyüme buralıydı ya da beyazdı. Veya başka bir şeydi. Skiz
                dövüşü sırasında olduğu gibi dikkatimi dağıtan bir sevimliliği vardı. Hayır, doğru kelime sevimli değildi.
                Güzeldi. Sadece bu değil, bana birini hatırlatıyordu. Belki de gözlerindeki ifadedendi, hem serinkanlı bir
                mantık hem de ateşli bir asilik... Yanaklarımın yandığını hissettim ve hemen başka tarafa baktım, iyi ki
                hava kararıyordu. Belki de ona yardım etmemeliydim. Çok dikkat dağıtıcıydı. Şu anda tek
                düşünebildiğim, onu bir kere öpüp elimi siyah saçlarından geçirebilmek için neler verebileceğimdi.

                Bir süre sonra, "Pekâlâ, kız," dedim, "bugünkü yardımın için teşekkürler. Yani Tess için. Böyle
                dövüşmeyi nerede öğrendin? Kaede’nin kolunu hiç zorlanmadan kırdın."

                Kız duraksadı. Gözümün ucuyla beni izlediğini görebiliyordum. Ona döndüm, suyu izliyormuş gibi yaptı,
                sanki onu bakarken yakaladığım için utanmış gibiydi. Farkında olmadan yanına dokundu ve sanki
                alışkanlığıymış gibi dilini şaklattı. "Batalla'nın çevresinde çok takılıyorum. Askerî okul öğrencilerini
                çalışırken izlemeyi severim.” "Vay canına, büyük risk alıyorsun. Fakat dövüşme şeklin çok etkileyici.
                Eminim tek başına iyi idare ediyorsundur.”

                Kız güldü. "Bugün tek başıma ne kadar iyi idare edebildiğimi gördün.” Başını sallayınca atkuyruğu
                toplanmış saçı sallandı. "Skiz dövüşünü hiç izlememeliydim bile ama ne diyeyim? Arkadaşının
                yardımıma ihtiyacı varmış gibi görünüyordu.” Sonra da bakışlarını bana çevirdi. O dikkatli ifade hâlâ
                yüzünü kaplıyordu. "Peki ya sen? Sen de seyircilerin arasında miydin?”

                "Hayır. Tess onların arasındaydı çünkü aksiyonu yakından görmeyi sever, bir de uzağı pek iyi göremez.
                Bense uzaktan izlemeyi severim."

                "Tess kız kardeşin mi?”

                Bir an durdum. “Evet, öyle bir şey. Toz bombamla aslında Tess'i kurtarmak istiyordum."

                Kız bir kaşını kaldırdı. Dudakları kıvrılıp gülümsemeye başlarken onu izledim. "Çok yardımseversin,”
                dedi. "Burada yaşayan herkes toz bombası yapmayı bilir mi?”

                Çok olduğunu belirtircesine elimi salladım. "Tabii, çocuklar bile bilir. Kolay bir şey." Ona baktım.
                "Sanırım Lake bölgesinden değilsin.”

                Kız hayır anlamında kafasını salladı. “Tanagashi bölgesi. Yani eskiden orada yaşıyordum."

                "Tanagashi oldukça uzakta. O kadar yolu bir Skiz dövüşü izlemek için mi geldin?"
   82   83   84   85   86   87   88   89   90   91   92