Page 90 - Efsane
P. 90
JUNE
GÜN DOĞARKEN UYANDIM. IŞIKTAN GÖZLERİM KISILDI. NEREDEN
geliyordu bu; arkamdan mı? Bir an için nerede olduğumu bilemedim, neden
okyanusun karşısında ayağımda papatyaların bittiği, terk edilmiş bir binada
uyuduğımdan emin olamadan bekledim. Karnımdan gelen keskin bir acı
nefesimi kesti. Panikle durumu anladım, bıçaklanmıştım. Sonra da Skiz
dövüşünü ve beni kurtaran çocuğu hatırladım.
Hareket ettiğimi gören Tess hemen yanıma geldi. “Nasıl hissediyorsun kendini?”
diye sordu.
Hâlâ bana karşı temkinliydi. “Canım yanıyor,” diye mırıldandım. Yaralarımı
kötü bir şekilde sardığını düşünmesini istemediğim için de ekledim. “Ama düne
göre daha iyiyim.”
Beni kurtaran çocuğun odanın köşesinde oturduğunu bir dakika sonra fark ettim,
ayaklarını balkondan sallamış, suya bakıyordu. Utancımı gizlemek zorundaydım.
Normalde yaralı olmasam böyle bir detayı asla kaçırmazdım. Dün gece bir yere
gitmişti. Sürekli uyuyup uyanırken gittiği yönü aklıma yazdım (güneye, Birlik
İstasyonuna doğru gitti).
Bana dönüp, “Umarım yemek yemeden önce birkaç saat beklemek senin için
sorun olmaz,” dedi. Eski kasketini takmıştı ama altından fırlayan altın sarısı
saçının birkaç telini görebiliyordum. “Skiz bahsini kaybettik, bu yüzden şu anda
yemek için paramız yok.”
Kaybı için beni suçluyor. Sadece başımı sallayarak onayladım. Day’in
hoparlörlerden duyduğum çatlak sesini hatırladım ve fark ettirmeden bu çocuğun
sesiyle karşılaştırdım. Bir süre bana gülümsemeden baktı, ne yaptığımı
anlıyormuş gibi, sonra da nöbetine geri döndü. Hayır, sesin bu çocuğa ait olup
olmadığından emin olamıyordum. Lake’teki binlerce insanın sesine benziyor
olabilirdi. Yanağımdaki mikrofonun hâlâ kapalı olduğunu fark ettim. Thomas
sinirden köpürüyor olmalıydı. “Tess,” dedim. “Aşağı, suya bir ineceğim. Bir
dakikaya geri gelirim.”