Page 95 - Efsane
P. 95
mum ışıklarının titreştiğini görüyordum, burada yaşayanlar sokakların
köşelerinde küçük ateşler yakıyordu. Mesaisi yeni başlayan sokak polisleri
devriye gezmeye koyuldu. Bu dışarıda geçirdiğim beşinci gecemdi. Hâlâ
dökülmekte olan duvarlara, balkonlarda asılı duran çamaşırlara, yanından
geçenlerden bir lokma yiyecek dilenen yığınla çocuğa alışamadım ama en
azından artık onları hor görmüyordum. Metias’ın cenazesini biraz utanarak
hatırladım, tabağımdaki dev bifteği tereddüt etmeden öylece bırakmıştım. Tess
etrafındakilere hiç aldırış etmeden neşeli ve umursamaz bir şekilde önümüzde
yürüyordu. Hafifçe bir şarkı mırıldandığını duydum. Şarkıyı tanıyıp “Seçmenin
Valsi” diye mırıldandım.
Çocuk yanımda yürüdüğü yerden bana baktı. Sırıttı. “Lincoln'un hayranısın
demek?”
Ona bende Lincoln'un bütün parçalarının olduğunu ve hatta onun imzasını
aldığımı, onu bir şehir panayırında siyasi marşlar söylerken izlediğimi ya da bir
keresinde Cumhuriyet’in bütün cephe komutanlarının onuruna bir şarkı yazdığını
söyleyemezdim. Bunun yerine gülümsedim. “Evet, galiba.”
Gülümsememe karşılık verdi. Dişleri çok güzeldi, bu sokaklarda şu ana kadar
gördüğüm en harika dişlerdi. “Tess müziği çok sever,” diye cevap verdi. “Beni
hep buralardaki barlara sürükleyip içeride çalan marşı dinlerken bizi kenarda
bekletir. Bilmiyorum. Kızlara özgü bir şey olmalı.”
Yarım saat sonra çocuk yine yorulduğumu fark etti. Tess’i çağırıp bizi iki duvar
arasında bir dizi büyük metal çöp konteynırının bulunduğu sokaklardan birine
soktu. Birini itip bize yer açtı. Sonra da arkasına çömelip bana ve Tess’e
oturmamızı işaret etti, ardından yeleğinin düğmelerini açmaya başladı.
Kıpkırmızı olup karanlıkta olmamıza binlerce kere şükrettim. “Üşümedim,
kanamam da yok,” dedim. “Kıyafetlerin üzerinde durabilir.” Çocuk bana baktı.
Gözlerinin karanlıkta daha sönük olmasını beklerdim ama sanki üzerimizdeki
pencerelerden gelen ışığı yansıtıyorlardı. Eğlenmiş göründü. “Senin için
çıkardığımı da kim söyledi, güzelim?” Yeleğini çıkarıp düzgünce katladı ve çöp
konteynırının tekerlerinden birinin yanına güzelce yerleştirdi. Tess hemen oturup
başını üzerine koydu, sanki hep böyle yaparmış gibiydi.
Boğazımı temizledim. “Tabii,” diye mırıldandım. Çocuğun kısık sesle güldüğünü
duymamış gibi yaptım.