Page 29 - Olasılıksız
P. 29

attı kendini.  Sınıftan çıktığında kalbi yavaşladı. Serin havayı soluyunca artık kokuyu duymadığını
               anlayıp rahatladı.
                   Bundan sonra bir kere daha ders vermeyi denedi, ama yine başarılı olmadı. Bu sefer sınıfa adım
               atar atmaz panik atak yaşadı. Kürsüye vardığında nefes bile alamıyordu sanki. O kadar terlemişti ki
               oluk oluk terler gözlerine giriyordu. İlk nöbetinde olduğu gibi çöp tenekesine zar zor yetişti ve o sabah,
               daha bir saat önce yediği buritoyu kustu.
                   Çöp tenekesinde yüzen yemek artıklarına, yumurta ve salsa karışımına baktığında bu işin bittiğini
               anladı. Bir daha asla ders vermeyecekti. Ayağa kalktı, ağzını sildi, sınıftan çıkarken bir daha buraya
               dönmeyeceğini biliyordu.
                   İlk başlarda  bunun iyi bir  şey olduğuna ikna etmeye çalıştı kendini. Haftada üç gün  ders
               vermektense doktora tezine odaklanabilirdi. Mantıksal Regresyon Analizinde İstatistiki Olarak Belirgin
               Etmenlerin Etkisi hakkındaydı tezi.
                   İlk bir ay boyunca kendini haklı çıkardı. Her sabah kalktığında hissettiği o isteği (Hadi ama gidip
               POKER oynamak istemez misin?) ve sinirsel enerjisini doktora tezinde ilerlemek için  kullandı.
               Columbia'daki kütüphaneye gidip, kitapların arasına gömülüp, dizüstü bilgisayarının başından
               ayrılmayıp birtakım doğal olguların dağılım eğrilerini çiziyordu ve her akşam yorgunluktan baygın dü-
               şüyordu.

                   Sonra bir daha nöbet geçirdi, bu öncekinden de kötüydü. Bir gün bilgisayarına bakarken kokuyu
               duydu, bu koku onu sarmaladı. Sanki koku bilgisayardan geliyordu. Ekran gözlerinin önünde büyüdü,
               dev, dişsiz bir ağız gibiydi.

                   Caine geriye çekilmeye çalıştıysa da kıpırdayamadı. Sonra birden dünyası karardı. Buz gibi
               çimento zeminin üstündeydi ayıldığında. Yana dönüp ağzındaki kan ve kırılmış dişinin bir  parçasını
               tükürdü. Üzerinden kamyon geçmiş gibi görünen  bilgisayar ayaklarının dibinde, yerdeydi. Ekranı
               çatlamıştı, klavyeye klavye demek için bin şahit isterdi.

                   Zihni bulanıktı ama 2,500 dolarlık Sony Viao'sunu görünce yumruğunu sıktı. Artık bilgisayar
               modern bir sanat eseri olabilir, ya da kâğıtların uçuşmaması için ağırlık olarak kullanılabilirdi ancak. Bir
               parça plastik elini kesince tuşlardan birinin elinde olduğunu fark etti. Yumruğunu açınca elinde B tuşunu
               gördü.
                   Sanki onunla dalga geçiliyordu. A- Bitti- Sen de bittin oğlum. Artık yenilgiyi kabul et. Gözün karardı,
               bilgisayarını parçaladın. Bunu hatırlamıyorsun bile.  Şimdi de yerde yatmış ağzındaki kanı ve  dişleri
               tükürüyorsun. Artık anla. İşin bitti senin. B- başarısız, bitti demek, işin bitti.
                   Ne zannettin? Kurtulabileceğini mi düşündün? Sende deli genler var evlat ikizinde var ve
               kaçınılamaz sürpriz!!!! Sende de var. Haydi bakalım, buna ne diyorsun?

                   Caine elindeki tuşu duvara fırlattı, duvarda, tuşun çarptığı yerde kan lekesi vardı. İşte o anda bu
               küçük sorunun kendiliğinden yok olmayacağını kabul etmek zorunda kaldı. Gelecek sabah Columbia
               Nevroloji Enstitüsü'ndeki nörologlardan birinden randevu aldı. Üç gün taramalar yapıldı. Cat scan, PET
               scan ve MRI çekildikten sonra Hint asıllı, tabak suratlı bir doktor gelip kötü haberi verdi.


















               Saklı Kütüphane                              29                                 www.e-kitap.us
   24   25   26   27   28   29   30   31   32   33   34