Page 35 - Olasılıksız
P. 35

Petey'nin ona yalan söyleyecek hali yoktu. Asla kendisine yalan söylemeyeceğini biliyordu.

                   Sabah olduğunda da hiçbir  şey daha iyi değildi. Nava,  avcunun içiyle saatinin alarmına vurup
               susturduğunda, bunun böyle devam edemeyeceğini düşündü. Altı yıldır herhangi bir aksilik  olmaksızın ABD
               hükümetinin sırlarını başka devletlere satıyordu, dün akşam artık bu işi bırakması gerektiğini anlamıştı. Günün
               birinde, eninde sonunda onu yakalayacaklardı, ya da bu işi yaparken ölecekti. Birinden biri mutlaka olacaktı.
                   Eğer, ajan meslektaşlarını satsaydı, ya da silah teknolojisiyle ilgili bilgi sızdırsaydı şimdiye tropikal bir
               adada gününü gün ediyor olurdu; ama bu iki işe hiç bulaşmamıştı. Nava insanların hayatını kurtarabilecek,
               ya da rekabeti  artırabileceğini veya  eşitleyebileceğini düşündüğü bilgileri  satıyordu.  İsrail'in Mossad'ına
               Filistinli teröristlerin yerlerini bildiriyor, ya da Avusturya  İstihbarat Birimi'ne Çek  Cumhuriyeti'nin  uydu
               fotoğraflarını satıyordu.  Bunun gibi birçok  iş çeviriyordu, çünkü hiç kimseye  ve  hiçbir ülkeye  bağlılık
               hissetmiyordu. Onun ülkesi yoktu.
                   Dün akşam aldığı para bugüne kadar kazandığı en yüksek meblâğdı. Sekiz ay çalışmıştı bu para için.
               Şu anda Kayman adalarındaki hesabında 1.5 milyon dolar vardı. Bu para onu krallar gibi yaşatmasa da,
               kaçmasına yeterdi. Şu anda kaçıp gidebilirdi. Altı ayrı kimliğinden birini tescil eden belgelerden birkaçını
               alıp, nereye gittiğinin bile bir önemi olmadan bir uçağa atlayıp, yeni ufuklara yol alabilirdi. Kırksekiz saat
               içinde kayıplara karışabilirdi.
                   Aslında bunu düşünmüyor da değildi; ama bunun pek  de akılcı olmayacağını biliyordu.  CIA bir
               tetikçisini kaybedince pek de mutlu olmazdı, ama peşine düşecek halleri de yoktu. Ancak Spetsnaz farklı
               düşünecekti; Kuzey Koreliler kesinlikle peşini bırakmazlardı. Bu iş yıllar sürse bile, onu  arayıp bulup
               öldürürlerdi.
                   Kaçmak bir seçenek değildi. Garip işler çeviren kökten dinci terörist örgütle ilgili bilgileri ClA'in veri tabanından
               yine çalması gerekecekti. Sonra da bunları Korelilere iletecekti. Bu işi bitirince de kayıplara karışacaktı. Kuzey
               Korelilerle işi bitince de hemen New Yorktan ayrılacak ve hayatına yeniden başlayacaktı. Bu kararı verdiği anda
               BlackBerry telsiz İletişimcisi titreşmeye başladı.
                    Mesajlar hep aynı olurdu: Gece ona  nerede ve ne  zaman diski  bırakacaklarını bildirilirdi.  Bırakılan veri
               diskinden yeni görevine ilişkin bilgileri alırdı. Bu devirde, bir sonraki görevle ilgili bilgileri bu şekilde aktarmak biraz
               çağ dışıydı; ama teşkilat başka türlü güvenliği sağlayamıyordu. Tek değişen  şey artık teknolojiyi  kullanıyor
               olmalarıydı.
                   Yirmi yıl önce dot-matris yazıcılarda basılmış bilgi notları verilirdi, bugünlerdeyse  ışığa duyarlı DVD'ler
               veriyorlardı. Işıkla temas ettiği andan itibaren yirmi dakika içinde okunmuyordu bu DVD'ler. Ancak özel olarak
               tasarlanmış dizüstü bilgisayarlarda çalışıyordu. Nava'nın yan odada böyle bir aleti vardı. Buna da minik bir kame-
               ra bağlıydı. Ekrana bakan kişinin retinasını tarıyor ve bilginin ulaşması gereken kişi tarafından okunduğunu teyit
               ediyordu. Başkası bakmaya çalışınca program kilitleniyordu.
                   Nava banyoya girip yüzünü suyla yıkadı. Sonra gidip BlackBerry'sindeki mesaja baktı. Mesajı gördüğü anda
               başından aşağıya kaynar sular boşaldı. Bir yer ve zaman yerine iki kelimelik bir mesaj göndermişlerdi:


                                          MERKEZE GEL
                   Onu merkeze çağıracak tek kişi müdürüydü. Acaba biliyor muydu? Bir önceki gece apartmana gittiğinde
               peşinden kimsenin gelmediğine emindi. Ama neden müdürü onunla yüz yüze görüşmek istesin ki? Yok, yok,
               saçmalıyordu. Müdür devlet sırlarını sattığını bilse, ona merkeze gelmesini söylemezdi herhalde.  Şimdiye
               kapısına birkaç Izbandut dikmiş ve onu alıp, hapse götürmüş olurlardı.
                   Belki de Nava'nın böyle düşünmesini istiyorlardı. Eğer güç kullanarak onu alt etmeye çalışırlarsa kaçma
               ihtimali vardı; ama ClA'in New York Bölge Ofisi'ne girerse kaçması imkânsızdı. Eğer kaçacaksa şimdi kaçması
               gerekiyordu. Yoksa, artık bunun için de çok mu geçti? Eğer dairesini gözetim altında tutuyorlarsa onun şehri
               terk etmesine asla izin vermezlerdi.
                   Aklından bir  anda binbir  düşünce geçti, karar vermek için  zamanı olmadığının farkındaydı. Mesaja
               baktığı anda elindeki aletten nerede olduğunu öğrenmişlerdi bile. Eğer yarım saat içinde teşkilatta olmazsa, bir
               şeylerin ters  gittiğini anlayacaklardı.  Gözlerini kapayan  Nava derin bir nefes aldı, bir yandan da  zamanın




               Saklı Kütüphane                              35                                 www.e-kitap.us
   30   31   32   33   34   35   36   37   38   39   40