Page 138 - Münafığın Derin Karanlığı
P. 138

M ÜNAFI ĞIN D ERİN K ARANLI ĞI




                    düşünemedikleri için, tecrübesizliklerinden ya da bilmeden' yapıyorlarmış gibi bir
                    ustalıkla gerçekleştirirler. Örneğin Müslümanların manevi önderi olan bir kişi hikmetli

                    ve önemli bir konu anlatırken, mutlaka konuya kendileri de girmek, sözü o kişinin
                    ağzından alıp, asıl olarak kendi bilgi ve kültürlerini göstermek isterler. Bu amaçla

                    sanki yanlışlıkla oluyormuş gibi, sürekli olarak o kişinin sözünü keserler. Her yeni
                    konuşmanın üstüne bilmişlik yaparak, o konuyu, anlatan kişiden çok daha iyi bil-
                    diklerini ispatlamaya çalışırlar. Ya da sanki makul bir bilgi veriyormuşçasına konu-

                    şurken, aslında bir yandan da, karşı tarafın yanlış bildiğini ve isabetsiz konuştuğunu
                    vurgulamak isterler. Patavatsızca, münasebetsizce ve düşüncesizce, asıl dinlenmek
                    istenen kişiye konuşma fırsatı vermeyecek şekilde saatlerce hikmetsiz ve gereksiz ko-

                    nuşmalar yaparlar. Karşılarındaki mübarek şahısların nezaketini ve güzel ahlakını
                    bu yolla sürekli olarak suiistimal etmeye çalışırlar.
                        Elbette ki kasıtlı olarak yaptıkları tüm bu ahlaksızlıklar, sapkın ve şeytani bir

                    mantığa dayanır. Münafıkların, Müslümanların inandığı gibi Peygamber ve elçilerin,
                    kendilerinden üstün, Allah tarafından seçilmiş, özel bir akıl, hikmet ve bilgi ile dona-

                    tılmış, yüksek bir vicdana sahip ve üstün ahlaklı, mübarek insanlar olduğuna inan-
                    mazlar. Hatta kendilerini akıl, zeka, hikmet, bilgi, kültür ve tecrübe açısından Pey-
                    gamberlerden, Allah'ın elçilerinden, velilerden ve Müslümanlara önderlik eden

                    lider konumundaki insanlardan çok daha üstün görürler. Kuran'da münafıkların bu
                    sapkın aldanışları Talut Kıssası'nda şöyle haber verilmiştir:

                        Onlara Peygamberleri dedi ki: "Allah size Talut'u (melik olarak) gönderdi." Onlar:
                        "Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal (servet) bolluğu
                        verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık (mülk) onun olabilir?"
                        dediler. O (şöyle) demişti: "Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve bedenî gü-

                        cünü arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah (rahmeti ve gücü) geniş
                        olandır, bilendir." (Bakara Suresi, 247)

                        Allah inananlara o dönemde 'lider olarak Talut'u seçtiğini' bildirmiş, ancak o
                    dönemin münafık karakterli insanları, cahili ölçüleri öne sürerek 'kendilerinin hü-
                    kümdarlığa ve liderliğe daha uygun olduklarını' iddia etmişlerdir. Serveti, malı mülkü

                    en çok ve en zengin olan kişi kimse, onun lider olması gerektiğini savunmuşlardır.
                    Oysaki Allah ayette, üstünlüğün mal mülk ile olmadığına dikkat çekmiştir. Liderlik

                    zahiri ve cahili ölçülere göre değil, Allah'ın seçip takdir etmesiyle gerçekleşir. Ve
                    Allah seçtiği kullarına da, Katından özel bir bilgi, hikmet ve ilim vermekte, böylece
                    Müslümanlara önderlik edecek olan kullarını 'seçkin ve üstün' kılmaktadır.

                        Ancak işte gaflet içindeki münafık karakterli insanların değer yargıları Kuran'a
                    göre değildir. Kendi müşrik inançları doğrultusunda 'hayatın gerçekleri' olarak ta-
                    nımladıkları cahiliye hayatının kurallarından, Müslümanlara manevi anlamda liderlik





           136
   133   134   135   136   137   138   139   140   141   142   143