Page 166 - Münafığın Derin Karanlığı
P. 166

M ÜNAFI ĞIN D ERİN K ARANLI ĞI




                       yapan kişinin anlattıklarının zıddı açıklamalar yaparak "Senin sözün doğru değil,

                       yalan söylüyorsun" diyerek Müslümanların sözlerini yalanlamaya çalışır.
                           Ayette haber verildiği gibi, münafık kendisine verilen öğüt ve tavsiyeleri ken-

                       dince etkisiz hale getirebilmek için, 'kendisine öğüt veren kişiye karşı şeytani bir
                       atağa geçer'. Kendisine anlatılan mantıkların aynısıyla, o da o kişiyi suçlamaya ve
                       eleştirmeye başlar. Eğer kendisine 'yalan söylememesi için öğüt veriliyorsa', o da

                       'karşı tarafı yalan söylemekle itham eder'. "Ben değil sen yalan söylüyorsun, ben
                       böyle birşey söylemedim, lafımı değiştiriyorsun, doğru konuşmuyorsun, ben onu
                       kastetmedim." der. Eğer alçakgönüllü olması, büyüklük taslamaktan sakınmasıyla

                       ilgili bir öğüt veriliyorsa, "Ben böyle kibirli, gururlu bir insan değilim, aksine çok
                       tevazuluyum." diyerek karşı tarafın sözünü yalanlar. Ardından da "Ben değil, asıl
                       sen öylesin" diyerek 'karşı suçlamalar' yapar. Ve zayıf, düzenbaz aklıyla, kendince

                       bu iddiasını ispatlayacak deliller bulmaya çalışır. Gerçekleri çarpıtarak, olayları de-
                       ğiştirerek, yalan söyleyerek çeşitli misaller verir. Herkesin açıkça gördüğü, çok aleni

                       bir konuyu yalanlayarak, kendisine öğüt veren Müslümanı kendince geri püskürt-
                       meye çalışır.
                           Bunun gibi münafığa, Müslümanlara karşı olan sevgisizliği, uzaklığı ve çıkara

                       dayalı bir bağlılık içinde olduğu söylenip bu durum delilleriyle ispatlandığında,
                       münafık hemen 'karşı tarafa iftira atma' yöntemini kullanır. "Asıl siz beni sevmi-

                       yorsunuz, siz bana sevgi göstermiyorsunuz. Siz bana uzak davranıyorsunuz" di-
                       yerek bu şeytani taktiğini devreye sokar. Sonrasında da Müslümanlara karşı eleş-
                       tiriler yöneltmeye başlar. "Bunca yıldır hep ben size sevgi gösteriyorum, hadi artık

                       sıra sizde, şimdi de siz gösterin." "Neden bu durumu benim düzeltip telafi etmem
                       gerekiyor. Biraz da siz kendinizi düzeltin" gibi konuşmalarla yalan söyleyerek ken-
                       dince karşı atağa geçer.

                           Hayatını sürekli şeytanla dostluk ederek geçiren 'münafığın diline yalan adeta
                       yuva yapmıştır'. Bu nedenle karşı atak yaparken çok seri iftira atabilir ve seri ya-
                       lanlar söyleyebilir. Birbirinden uydurma mantıklar geliştirip sürekli konuyu başka

                       yöne kaydırmaya kalkabilir. Karşı taraf tevazusuyla, güzel ahlakıyla, saygı ve sevgi
                       dolu bir üslupla ona fayda verecek açıklamalar yapmaya çalıştıkça, münafık karşı-

                       sındaki kişinin bu tevazulu halinden daha da cesaret bulur. Ve giderek daha da sal-
                       dırganlaşır. Çünkü Müslümanların her ne olursa olsun öfkeyle değil şefkatle, kızarak
                       değil sabırla ve tevazuyla tebliğ yapacaklarını bilir. Her ne olursa olsun sakinliklerini,

                       güzel ahlaklarını bozmayacaklarının bilincindedir. Bu nedenle kendince bunu en
                       iyi şekilde kullanır ve hiç çekinmeden küstahlığının ve züppeliğinin dozunu istediği

                       kadar artırır.






           164
   161   162   163   164   165   166   167   168   169   170   171