Page 170 - Münafığın Derin Karanlığı
P. 170
M ÜNAFI ĞIN D ERİN K ARANLI ĞI
Allah ayette "Kendinizi unutuyor musunuz?" diye buyurmuştur. İşte 'kendisini
müstağni görüp unutması münafığın önemli bir özelliği'dir. Allah bunun ardından
da "Oysa siz Kitab'ı okuyorsunuz" diye de bildirmiştir. Münafık da Kuran'ı oku-
makta ve ayetleri çok iyi bilmektedir. Allah "Yine de akıllanmayacak mısınız?"
diye hatırlatmıştır. İşte Allah, ayetleri bildiği halde uygulamayan insanlara akıllarını
ve vicdanlarını kullanmaları için çağrıda bulunmuştur.
Münafığın Kuran ahlakını, iyiyi, doğruyu çok iyi bildiği halde, kasıtlı olarak
bunları uygulamaması, ama aynı zamanda da bu bilgileri Müslümanları eleştirmek
için kullanması, şeytanın ona öğrettiği bir taktiktir. Ancak Kuran'ın, "Hiç şüphesiz,
şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır." (Nisa Suresi, 76) ayetiyle bildirildiği gibi, şey-
tanın oyunları çok akılsızcadır. Şeytan Müslümanlar karşısında yenilmeye mahkum
bir varlıktır. Dolayısıyla şeytanın peşine takılan ve onun taktikleriyle oyun oynamaya
çalışan münafığın da samimi iman edenler karşısında başarı elde edebilme imkanı
asla yoktur.
MÜNAFIKTA DEL L K DERECES NDE KEND N KORUMA HIRSI VARDIR
Münafık için dünyadaki en değerli şey kendisidir. Dolayısıyla bu en değer
verdiği varlığı koruma tutkusu, münafıkta 'delice bir hırsa' dönüşmüştür. 'İyi niyetli
bir eleştiriye, kendisine yapılan bir tavsiyeye; herhangi bir konuda eksiğinin, ku-
surunun, hatasının söylenmesine' hiçbir şekilde tahammülü yoktur. Böyle bir du-
rumda 'itibarının ciddi şekilde sarsılacağına', kendince 'emek emek oluşturduğunu
sandığı karizmasının yok olacağına', 'herkes gibi sıradan bir insan konumuna
düşeceğine' inanır. Bu yüzden de kendini 'kusursuz ve hatta mükemmel üstü,
nadir rastlanacak akıl, bilgi ve yetenekte, olağanüstü bir insan' gibi tanıtmaya
çalışır. Var olduğunu sandığı bu 'sahte imajını' ve kendini koruyabilmek için akla
gelen her türlü sahtekarlığı yapar. Ve buna en ufak bir zarar geleceğini düşündü-
ğünde, gözü başka hiçbir şey görmez. Yüz ifadesi, bakışları, üslubu, konuşmaları,
vücut dili, el kol hareketleri tamamen kontrolden çıkar.
İşte münafığı bu şekilde delice bir ruh haline sokan, yalnızca 'nefsine olan şey-
tani düşkünlüğü'dür. Kendisini adeta putlaştırmış, ilahlaştırmıştır (Allah'ı tenzih
ederiz). Allah'a imanı olmadığı için, tek önem verdiği ve yaşama amacı haline ge-
tirdiği şey kendisidir. Allah'ın rızası için değil, kendi rızası için hareket eder.
Yaşama amacı, kendi mutluluğu, konforu ve kendisinin hoşnut edilmesi üzerine
kuruludur. Kendini –haşa- Allah'tan, dinden ve tüm varlıklardan üstün görür.
Şeytanın ikna etmesiyle, beyninde kendine hayali bir dünya oluşturmuştur. Ve
bu hayali dünyada çok önemli bir yeri olduğunu sanır. Adeta bir 'ruh hastası' gibi,
168