Page 199 - Münafığın Derin Karanlığı
P. 199
ad nan o k t ar (haru n y ahy a)
verir. Bu nimetlerle dünyayı cennet gibi güzel bir ortama çevirmek ve dünya şartla-
rında olabilecek en güzel hayatı yaşamak için çaba harcarlar. Ancak 'Müslümanların
farkı, bunu hiçbir zaman hayatın asıl amacı haline getirmemeleri, hırs edinme-
meleri ve bu nimetleri kendilerine veren Rabbimiz'e şükretmeyi unutmamaları'dır.
Nimetler, güzellikler olduğunda ne kadar güzel bir ahlak gösteriyorlarsa, bunların
yokluğunda, sıkıntı ve zorluklar olduğunda da aynı şükredici ahlakı göstermeleridir.
Ayrıca nimet sahibi olmak ya da olmamak onlar için bir üstünlük ya da eksiklik öl-
çüsü değildir. Allah Katında asıl üstünlük iman, takva ve güzel ahlakladır. Bu gerçeği
bilen Müslümanlar da ne tavırlarıyla ne de dilleriyle sahip olduklarından ya da ol-
madıklarından dolayı farklı bir tavır içerisine girerler.
Küfürdeki insanlar ve münafıklar ise, dünya hayatının nimetlerini elde edebil-
meyi hayatlarının ana amacı olarak görüp bunlardan en fazlasıyla yararlanabilmeyi
hırs edinirler. Amaçlarına ulaşıp bu imkanları elde ettiklerinde ise, bunu başkalarına
üstünlük taslamak, öne geçmek, onları ezip kendilerini yüceltebilmek için önemli
bir fırsat olarak değerlendirirler.
Gerçekten de kendileriyle aynı küfri bakış açısına sahip olan insanlar arasında
bu tavırları açık bir şekilde kabul görür. Aralarında 'sessiz, şeytani bir dil' vardır.
Aynı imkanlara sahip olmayan insanlar, onların sahip oldukları maddi manevi
gücü gördüklerinde büyük bir 'ezikliğe kapılırlar'. Daha fazlasına sahip olanlar ise
onları 'küçük görürler'. Aynı şartlarda olanlar ise sürekli bir 'rekabet' içerisinde
birbirlerine karşı üstünlük elde etmeye çalışırlar.
İşte akılları küfürde kalmış olan münafıklar, bu bozuk ve cahili ahlaklarını
Müslümanlar arasında da sürdürmeye çalışırlar. Bu cahili ölçülerin Müslümanları
hiçbir şekilde etkilemeyeceğini akledemezler. Bu yüzden de küfürdeki insanları
çok etkileyecek konuşma ve tavırlarıyla, Müslümanlar arasında kendilerini yüceltip
üstün konuma getirebileceklerini sanırlar. Oysaki Müslümanlar üzerinde umduk-
larının tam tersine bir etki oluşur. Çünkü Müslümanlar bu tarz küfri ölçülerden
değil, bir insanın takvasından, samimi imanından, derin aklından, güzel ahlakından,
dürüst sevgisinden etkilenir ve bir kişiye ancak bunlardan dolayı saygı duyarlar.
Küfri değerlere önem veren, bunlarla sükse yapmaya çalışan birini gördüklerinde
de, tam tersine bu kişinin değerli bir insan olmadığı kanaatine varırlar.
Ancak bu gerçekleri düşünmeyen münafık, mümkün olan her fırsatta, kendini
yücelteceğini düşündüğü şeyleri gündeme getirerek çevresindeki Müslümanlara
sükse yapmaya çalışır. Yemek yenen bir ortamdalarsa, 'yabancı bir ülkede, çok bi-
linen bir kafede nasıl özel bir yemek yediğini' anlatır. Giyim kuşamdan bahsedili-
yorsa, 'hangi ünlü modacıyı yakından tanıdığını ve özel koleksiyonlarını ne kadar
197