Page 117 - Risale-i Nur - Mektubat
P. 117
MU’CİZAT-I AHMEDİYYE 119
Sitte-i Sahiha ile nakilleri, gözle görmek kadar kat'î olmakla beraber,
Medrese-i Kudsiye-i Ahmediye (A.S.M.) olan Suffe'nin namdar, sadık,
hâfız bir Şakirdi olan Ebu Hüreyre'nin, umum Ehl-i Suffe'yi manen işhad
ederek, âdeta umumunu temsil edib şu ihbarı, tevatür derecesinde kat'î
telakki etmeyenin ya Kalbi bozuk veya Aklı yok. Acaba Hazret-i Ebu
Hüreyre gibi Sadık ve bütün hayatını Hadîse ve Dine vakfeden,
ِ
ِ
ِ ر انلا نم هدع قم ْاوب ت َ َ ى َ يْلف ا دمع تم َ ڌ ى ُ َ ع بَذ َك ن مو Hadîsini işiten ve
َ
ى
ا َ
َ
َ
ُ
َ َ ْ
ْ َ َ
َ َ
ِّ
nakleden; hiç mümkin müdür ki, hıfzındaki Ehadîs-i Nebeviyenin
kıymetini ve sıhhatini şübheye düşürüp, Ehl-i Suffe'nin tekzibine hedef
edecek muhalif bir söz ve asılsız bir vak'a söylesin? Hâşâ!..
Yâ Rab! Şu Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Bereketi hürme-
tine, bize ihsan ettiğin maddî ve manevî Rızkımıza Bereket ihsan et!..
B i r N ü k t e – i M ü h i m m e : Malûmdur ki; zaîf şeyler
içtima' ettikçe kuvvetleşir. İncecik ipler topak yapılsa, kuvvetli halat olur.
Kuvvetli halatlar topak yapılsa, kimse koparamaz. İşte onbeş Enva'-ı
Mu’cizattan yalnız Bereket kısmındaki Mu’cizatı ve o kısmın onbeş
kısmından ancak bir kısmını, onbeş misal ile gösterdik. Herbir misal, tek
başıyla, Nübüvveti isbat eder bir derecede kuvvetli idi. Farz-ı muhal olarak,
bunların bir kısmını kuvvetsiz saysak da, yine kuvvetsiz diyemeyiz. Çünki,
kavî ile ittifak eden kavîleşir.
Hem şu onbeş misalin içtimaı; kat'î şübhesiz bir tevatür-ü manevî
ile, kuvvetli bir Mu’cize-i Kübrayı gösterir. Şimdi şu mecmu'daki Mu’cize-
i Kübra, Bereket Mu’cizelerinden zikredilmemiş olan ondört kısm-ı âhere
mezcedilse; kuvvetli halatları topak yapmak gibi, koparılması mümkin
olmayan bir Mu’cize-i Ekber, içinde görünür. Sonra şu Mu’cize-i Ekberi,
sair ondört nevi Mu’cizatın mecmuuna ilâve et, gör ki: Ne derece kuvvetli,
sarsılmaz, kat'î bir Bürhan-ı Nübüvvet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) gösterir. İşte
Nübüvvet-i Ahmediyenin (A.S.M.) direği, şu Mecmu'dan teşekkül eden
dağ gibi kuvvetli bir direktir. Şimdi cüz'iyatta ve misallerde, sû'-i fehimden
gelen şübhelerle, o metin Sakf-ı Muallâyı sebatsız ve kabil-i sukut görmek
ne derece akılsızlık olduğunu anladın. Evet Berekete dair o Mu’cizeler
gösteriyorlar ki: Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, umuma
Rızık veren ve Rızıkları halkeden bir Zât-ı Rahîm ve Kerim'in Sevgili
Memurudur, pek Hürmetli bir Abdidir ki; Rızkın enva'ında, hilaf-ı
âdet olarak, Ona hiçten ve sırf gaybdan ziyafetler gönderiyor.
Malûmdur ki: Ceziret-ül Arab, suyu ve ziraati az bir yerdir. Onun için
ahalisi, hususan bidayet-i İslâmdaki Sahabeler, dîk-ı maişete mâruzdular.
Hem susuzluğa çok defa