Page 170 - Risale-i Nur - İşaratü'l-İcaz
P. 170

172                                                                                                 İŞÂRÂT-ÜL İ’CAZ

          sene devam eden Nüzul-ü Kur'anın parça parça teceddüdü nisbetinde,
          onların  zulmet-i  küfriyelerine  kat  kat  zulmetlerin  ilâvesine  sebebiyet
          verdiğine,  Mü’minlerinde  Nüzulün  teceddüdü  nisbetinde  Nur-u
          İmanlarının derece derece  yükselmesine bâis olduğuna işarettir. Ve ke-
                          ا
                        ۪
                        للّ
          za  bu  Cümle   ۪۪دا َ َ ٰ  ۪آَّ ۪ ۪ رَا  ام ذ  َ َ  ilââhirihi  Cümlesiyle  işaret  edilen  istif-
                        ُ
          hama cevab olduğu için, her iki fırkanın vaziyetlerini beyan etmek îcab
          etmiştir. Ve bu îcaba binaen, masdara tercihan fiil zikredilmiştir. Yani
          bir fırkanın vaziyeti dalalet, ötekisinin de Hidayettir.
                  ۪ايْثَك:  Evvelki    ۪ايْثَك  den  kemmiyet  ve  adedce  çokluk  irade





          edilmiştir. İkinci ۪ايْثَك den keyfiyet ve kıymetçe çokluk kasdedilmiştir.

          Ve  aynı  zamanda,  Kur'anın  nev'-i  beşere  Rahmet  olduğunun  sırrına
          işarettir.  Evet  insanların  az  bir  kısmının  Fazilet  ve  Hidayetlerini  çok
          görmek  ve  göstermek,  Kur'anın  beşere  karşı  merhametli  ve  lütufkâr
          olduğunu gösterir. Ve keza bir Fazilet sahibi, bin faziletsize mukabildir.
          Bu itibarla fazileti taşıyan az olsa da, çok görünür.
                     ِ
                                     ِ
                   ۪قسافْلا َّ۪۪لاا ِ  ۪  َّٓ ۪ هب ۪    ِ  ُّ۪۪لضي ۪ام ۪ و :  Evvelki  Cümlede  mutlak  ve
                 ۪
                 ي
                       َ
                 َ
                                           َ َ
                                      ُ

          mübhem  olarak  zikredilen  ۪ايْثَك den  hasıl olan vesveseleri, korkuları,

          tereddüdleri  bu  cümle  ile  şöyle  def'etmiştir  ki:  Dalalete  gidenler,
          fâsıklardır.  Dalaletlerinin  menşei  de  fısktır.  Fıskın  sebebi  ise,
          kesbleridir.  Suç  onlarda  olup,  Kur'anda  değildir.  Dalaleti  halketmek,
          yaptıklarının cezası içindir.

                 Yine  bilinmesi  lâzımdır  ki;  bu  Cümlelerin  herbirisi  mâkablini
          şerh  ve  beyan  eder;  mâba'di  de  onu  Tefsir  eder.  Demek  her  cümle,
          mâkabline delil, mâba'dine neticedir. İki silsile ile bunu izah edeceğiz:

                 1-  Allah,  o  temsilden  hayâ  etmez.  Çünki  o  temsili  terketmez.
          Hem  o  temsil,  beligdir.  Hem  o  temsil  haktır.  Hem  o  temsil,  Allah'ın
          Kelâmıdır. Bunu da, Mü’min olan kimseler bilir.

                 2- Allah münkirlerin dedikleri gibi, o temsilden hayâ etmez. O
          münkirler,  "O  temsilin  terki  lâzımdır"  diyorlar.  Zira  o  temsilin
          Hikmetini  bilmezler,  hem  "Bunda  ne  faide  var"  derler.  Hem  inkâr
          ediyorlar, zira hakir görüyorlar. Hem işitmeleriyle dalalete girdiler, zira
          Kur'an onları dalalete attı. Hem onlar fıskla kabuklarından çıktılar, hem
          Allah'a
   165   166   167   168   169   170   171   172   173   174   175