Page 171 - Risale-i Nur - İşaratü'l-İcaz
P. 171

NÜKET-İ İ’CAZİYE                                                                                               173

           olan  Ahidlerini  bozdular,  hem  Sıla-i  Rahmi  kestiler,  hem  Arz'da
           Allah'ın Nizam ve İntizamını ifsad ettiler. Binaenaleyh hâsir ve zararlı
           onlardır.  Dünyada  Vicdan,  Kalb  ve  Ruhun  azabı  ile,  Âhirette  de
           Allah'ın gazabıyla ebedî bir azab içinde kalan onlardır.
                                  ِ
                                               ِ ِ

                      ۪نوعَطقي۪و ۪۪ ۪ هقاثي  ۪ ۪ م  ِ    ۪دعب۪نم ۪۪للّا ۪ده ْ  ۪ ع۪نوضقني  ۪ ني ۪ َ ْ َ  ۪ ذَّلَا
                                   َ
                                                     َ َ ُ ُ
                                                  َ ٰ
                      َ ُ ْ َ َ
                                         ْ َ ْ
                                      ِ
                                ِ
                         ِ
                        ۪ضرَلاْا ۪ ۪ ف۪نو ۪دسفي۪و َ۪۪لصوي۪نَا    ِ  ۪ ۪ هب ۪  ۪للّا  ۪ ر ۪  ۪مَا۪آَّم ۪
                                  َ
                                                             َ َ ٰ
                                    ُ ْ ُ َ
                                                        ُ َّٓ ْ
                                                                 َ
                                              َ ُ
                           ْ
                  Evvelâ  bilinmesi  lâzımdır  ki;  Kur'an-ı  Kerim'in  İ’caz  ve
           Nazmında şekk ve şübheleri îka' eden fâsıkların bilhassa bu Makamda,
           bu  Cümlede  mezkûr  sıfatlar  ile  tavsifleri,  pek  yüksek  ve  latif  bir
           münasebeti taşıyor. Evet sanki Kur'an-ı Kerim diyor ki: "Kur'an-ı Ekber
           denilen  Kâinatın  Nizamında  Kudret-i  Ezeliyenin  İ’cazını  göremeyen
           veya  görmek  istemeyen  o  fâsıkların;  Kur'an-ı  Kerim'in  de  Nazm  ve
           İ’cazında  tereddüdleri  ve  kör  gözleriyle  İ’cazını  göremeyip  inkâr
           etmeleri,  baid  ve  garib  değildir.  Zira  onlar,  Kâinattaki  Nizam  ve
           İntizamı  tesadüfe  ve  Tahavvülât-ı  Garibeyi  ve  İnkılabat-ı  Acibeyi
           abesiyete  ve  tesadüfe  isnad  ettiklerinden,  bozulmuş  olan  Ruhlarının
           gözünden o Nizam tesettür edip görünmediği gibi, pis fıtratlarıyla da,
           Kur'anın  mu'ciz  olan  Nazmını  karışık,  mukaddemelerini  akîm,
           semerelerini acı gördüler.

                   ۪نوضقني : Örülmüş kalın bir şeridi açıp dağıtmak manasını ifade
                  َ ُ ُ ْ َ
                    ْ
           eden  ضقن  tabiri,  yüksek  bir  üslûba  işarettir .  Sanki  Cenab-ı Hakk
                     َ
           'ın Ahdi; Meşiet, Hikmet, İnayetin ipleriyle örülmüş nuranî bir şerittir
           ki, Ezelden Ebede kadar uzanmıştır. Bu nuranî şerit, Kâinatta Nizam-ı
           Umumî  şeklinde  Tecelli  ederek  silsilelerini  Kâinatın  enva'ına  dağıtır
           iken, en acib silsilesini nev'-i beşere uzatmıştır ve Ruh-u Beşerde pek
           çok istidad ve kabiliyetlerin tohumlarını ekmiştir. Fakat o istidadların
           Terbiyesini  ve  neticesini  cüz'-i  ihtiyarînin  eline  vermiştir.  O  cüz'-i
           ihtiyarînin  yuları  da  Şeriatın  ve  delail-i  nakliyenin  eline  verilmiştir.
           Binaenaleyh Cenab-ı Hakk'ın Ahdini bozmamak ve îfa etmek, ancak o
           istidadları lâyık ve münasib yerlerine sarfetmekle olur. Ahdin nakzı ise,
           bozmak  ve  parçalamaktan  ibarettir.  Meselâ:  Bazı  Enbiyaya  İman  ve
           tasdik, bazılarını inkâr ve tekzib; bazı Hükümleri kabul, bazılarını red;
           bazı  Âyetleri  tahsin,  bazılarını  kabih  ve  çirkin  görmek  gibi.  Zira
           böylece yapılan nakz-ı ahd; Nazmı, Nizamı, İntizamı ihlâl eder, bozar.
   166   167   168   169   170   171   172   173   174   175   176