Page 41 - Türk Yurdu 387. sayı Kasım 2019(web için-kapaklı)
P. 41
ladan yapılmış İngiliz evleri. Hepsi aynı elden çıkmış
gibi. İkinci Dünya Savaşında yıkılan Londra’nın tarihi
çehresi hiç kaybolmamış. İstanbul’un mimari düzen-
sizliği orada yok. Sokaklar cetvelle çizilmiş gibi, evler
bitişik nizam, ama önlerinde ve arkalarında bahçeleri
var. Evet, puslu bir gökyüzü var, ama etrafta yeşillik
daha baskın. İşte Earl’s Court’a geldik. Burası, büyük
bir istasyon. Tren ve çeşitli yönlere aktarmalar bura-
dan yapılıyor. Şimdi güneye döneceğiz. West Bromp-
ton, Fulham Broadway, Parsons Green, Putney Bridge,
East Putney ve nihayet Southfields… Putney Bridge,
Times nehri üzerinde büyük bir köprü. Çelik karkas-
lardan oluşuyor. Bu köprüden gürültü ile geçiyoruz.
Thames’in suları bulanık. Yolun iki tarafında geniş Haziran 2009 - Cengiz Dağcı ile...
düzlükler ve düzenli yerleşimler var. Sokaklar ve evler
bir örnek. Biraz aşırı bir düzen anlayışı mı bu acaba? Evin önünde gümrah ve hayli uzamış bir ardıç ağacı
Olsun, ilk bakışta göze hoş görünüyor ve insanı ra- var. İçeri girince mutfak olduğunu öğreneceğim yerin
hatlatıyor. East Putney istasyonunu geçiyoruz. Belki 5 penceresini, hatta ikinci katta bulunan yatak odasının
dakika sonra Southfields’te olacağız. İşte nihayet tren penceresini de bütünüyle kapatıyor. Zile basıyorum.
yavaşlıyor ve duruyor. Perona ayak basıyoruz. Biraz bekledikten sonra, aralık kapıyı itip hole giriyo-
Burası küçük ve tenha bir istasyon. Merdivenler rum. Bu arada Cengiz Dağcı da içerinden çıkıp holde
nispeten az. Bir solukta çıkıyoruz. Şimdi istasyonun görünüyor.
önündeyiz. Etrafıma bakınıyorum. İstasyonun kare Yarabbi sana şükürler olsun… 1970’li yıllarda adını
şeklinde kapısı ve sivri çark örtülü bir çatısı var. Sır- öğrendiğim, eserlerini okumaya başladığım ve bugü-
tım kapıya dönük. Sol taraftaki caddeye (Replingham ne kadar kendisinden asla kopamadığım, gurbetteki
Road) geçip yürür ve sağdan ikinci sokağa saparsam, bu Türk romancısı ile işte nihayet karşı karşıyayım.
Cengiz Dağcı’nın evinin sokağını bulmuş olurum. Elinde eğri boyunlu sarı bastonu, üzerinde kolları sı-
Heythorp Street, 104 numara… İnternetten kaç kere valı açık yeşil gömleği, lacivert pantolonu ile karşım-
bu sokağa gelmiştim. İstasyonun önündeki küçük da bir asır duruyor. Yumuk gözleri, değirmi yüzü, gür
meydandan karşıya geçiyorum. Cadde boyunca 15- kaşları ve tatlı gülümsemesiyle “ Hoş geldin İsa Koca-
20 metre kadar yürüyorum. İşte, sağdan ikinci sokağın kaplan.” diyor. İçeriye buyur ediyor. Önce ellerinden
girişi burası. Tabelaya bakıyorum: Heythorp sokağı ya- öpüyorum. Bu eller, yıllar yılı onun beyninden binler-
zıyor. Rahat bir nefes alıyorum. Şimdi 104 numarayı ce sayfalık 25 kitap sağdı. Londra’da bir Türk adası
bulana kadar yürümeliyim. Yürüyorum… Yaklaşık 8-10 olan evinden Türkiye’ye, Türkiye Türkçesinde binlerce
dakika yürüdükten sonra bembeyaz kapılı, bembeyaz kelime ile binlerce defa merhaba dedi. Yurtdışına gi-
panjurlu, kırmızı tuğlalı, diğer evlerden daha genişçe dişinin ikinci yılında Türkçeyi unutanlara inat, 65 yıl
yer kaplayan bir evin önünde duruyorum. Ve kapı- boyunca ne yazdı ise Türkiye Türkçesi ile yazdı. Türk-
nın ziline basıyorum. Kısa bir an sonra kapı açılıyor. çemizin zenginleşmesi için, Londra’dan sanat eserleri
Kucağında 6 aylık bir bebekle sarışın, ince, güzel bir hâlinde Türkçe demetleri gönderdi İstanbul’a. Bizim
hanım görünüyor. “Cengiz Dağcı’nın evi burası mı?” Türkçeyi budamakla uğraştığımız yıllarda, o çizgisini
diye soruyorum. “Hayır.” diyor. Evin kapı numarasına hiç değiştirmedi. Mübarek Türkçeyi Varlık’ta iken de
bakmak aklıma geliyor. Kapıdaki numara 105. Cengiz Ötüken’de iken de anne sütü lezzetiyle kullanmaya,
Dağcı’nın evi ise 104 numara. Bu genç anneden özür yazmaya, konuşmaya devam etti. İyi derecede İngi-
diliyorum. “Önemli değil.” diyor ve güler yüzle tekrar lizce, Rusça; orta derecede Almanca ve Lehçe bilen
evine çekiliyor. Hemen yolun karşı kaldırımına geçi- bu adam, ana dili Kırım Tatarcası olan bu güzel insan,
yorum. Çift numaralı evler orada. Biraz geriye doğru dünyaya mesajını Türkiye Türkçesi ile vermeyi tercih
yürümemiz gerekiyor.
etti.
Cengiz Dağcı’nın evi Dağcı 20. yüzyılın ikinci yarısında Türkiye Türk-
Ve işte kırmızı tuğladan, beyaz çerçeveli pencere- çesini en istikrarlı, en tabii ve derin bir aşkla kendili-
leri ve kahverengi kapısı ile 104 numaralı ev karşımız- ğinden kullanan yazardır. Bir dil ödülü verilecekse, o
da. Evin bitişiğindeki diğer evler beyaz boyalı. Sadece konuda ilk düşünülecek yazar Cengiz Dağcı’dır. Biz
Cengiz Dağcı’nın evi kırmızı tuğlalı cephesiyle, ara- yaklaşık 50 yıl boyunca öz ve üvey Türkçe diye çeki-
yanlara sanki: “Ben buradayım.” diye sesleniyor. İçer- şirken, o bu tartışmalara girmeye asla tenezzül etmedi
de ışık yanıyor. Kapı aralık. Evin önündeki ufak bahçe, ve Türkiye’den binlerce kilometre uzakta, yabancı bir
solda demir bir giriş kapısı ve tuğla duvarla sınırlı. diyarda, kozasını Türkiye Türkçesi ile ördü.
39